YERLİ ÜRETİCİYE DESTEK NEREDEN GELDİ!

EPDK sektör temsilcilerinin görüşlerini de dikkate alarak ‘Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimine ilişkin Yönetmelik’ hazırladı. Yeni yönetmelikle rüzgâr enerjisi üreticisi ürettiği fazla elektriği satabilecek. Elektrik üretiminde yerli rüzgâr türbinini tercih eden yüzde 50 daha fazla kazanç sağlayacak…

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK), ‘Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimine ilişkin Yönetmeliği’ Resmi Gazete’nin Perşembe günkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. EPDK daha önce yayınladığı taslak metin üzerinde sektörden gelen eleştirileri göz önüne alarak hazırladığı yeni yönetmelikte ciddi değişikliklere de imza attı. Yeni yönetmelikte elektrik üretiminde kullanılan rüzgar türbinlerinin yerli üretim rüzgar türbinlerinden seçilmesi durumunda üretilen fazla elektriği yüzde 51 civarında daha pahalıya satın alınması öngörülüyor.

Bu değişiklik ile kendi elektriğini üretecek sanayicinin yerli üretim rüzgar türbini kullanmasının desteklendiğini söyleyen Soyutwind İş Geliştirme Müdürü Serhat Ay, “Bu sistem aslında hem devlet hem de sanayici açısından kazan kazan sistemi. Rüzgardan elde edilecek elektriğe devletin daha fazla para ödemesi ile bir tarafta sanayici ürettiği fazla elektriği sisteme satarak ek bir gelir elde ediyor. Diğer taraftanda yüksek maliyetle doğalgaz ithal ederek elektrik elde eden devlet, daha düşük maliyetle rüzgardan elde edilen elektriğe TL ödeyerek sahip oluyor. Üstelik bunu daha az maliyetle satın alıyor” dedi. Bu sayede hem temiz enerjinin kullanımının teşvik edildiğini hem de yerli sanayinin desteklendiğini ifade eden Serhat Ay, “Böylelikle yerli rüzgar türbinlerine yatırım yapıldığında yatırımın geri dönüşü çok daha kısa zamanda gerçekleşmiş oluyor” diye konuştu

Rüzgar potansiyeli yüksek
Türkiye’nin rüzgar potansiyelinin yüksek olduğunu söyleyen Serhat Ay şöyle devam etti: “Türk sanayicisi olarak rüzgar açısından zengin olarak nitelendirilen ülkemizin rüzgarını tamamıyla yerli kaynaklar kullanarak elektriğe çevirmeye uzun zamandır hazırız. Gerek mühendislik, gerek iş gücü, gerek makine teçhizatı, gerek altyapı, gerekse bilgi ve birikim olarak kendi rüzgar türbinlerimizden kendi enerjimizi üretmek için hiçbir eksiğimiz yok. Soyutwind Türkiye’nin ilk yerli rüzgar türbini üreticisi. 11 yıldır tamamıyla yerli imkanlar kullanarak rüzgar gücünü elektriğe çeviriyoruz. Bu yeni düzenleme ile artık üretilen fazla elektriğin satışı da mümkün oluyor. Bu önemli bir adım. Bağlantı noktaları ile ilgili sorunlarda ortadan kaldırıldığı zaman sektörün önü açılmış olacak.”

Yönetmelikteki bir diğer yeniliğinde lisanssız üreticilere üretim kaynak belgesi verilmesi olduğunu ifade eden Ay sözlerini şöyle tamamladı:

“Artık lisansız elektrik üretimi yapan sanayiciler de yeni yönetmeliğe göre emisyon ticareti kapsamındaki piyasalarda satışında kaynak türünün belirlenmesi ve takibi için kullanılması amacıyla kullanılan belgelerini üretim yaptıkları bölgelerdeki elektrik dağıtım firmalarından alabilecekler.”

 

ESTETİK CAM ŞİŞE VE ŞEFFAFLIK…

Melt isimli ve özel bir tasarıma sahip şişenin tasarımı Agnieszka Bar tarafından yapılmıştır. Dibi çökmüş gibi duran bu şişe tamamen el işçiliği ile üretiliyor.

 

Şişenin alt kısmı yüksek ateş ile ve cam sanatının kusursuz uygulanması ile deformasyona uğratılmış. El yapımı olan Melt camın doğallığını ön plana çıkarıyor.

METAL KARO TASARIMIYLA”KARİM RASHİD”

Karim Rashid ve ALLOY işbirliği ile metal karo tasarımı gerçekleştirildi. Karoların yüzlerinin değişeceği ile yola çıkılan tasarım, sekiz yenilikçi metal karo modeli ile sunuldu. Alloy markası tüm malzemelerini kendi fabrikasında üretip denetiminde bulunuyor.

Malzeme olarak paslanmaz çelik, bakır, pirinç, titanyum ve ham çelik gibi çok sayıda malzeme mevcut bulunduruluyor ve dikkatler test ediliyor. Her kiremit 1.6mm kalınlığa ve kusursuz kaliteye sahip. Bir ömür kullanım için tasarlanan ürün titizlikle tasarlanıp ve yine titizlikle üretiliyor.

MAHMUT MUHTAR PAŞA KONAĞI’NA YAPILACAK ÇALIŞMALAR

1956’dan 1999 depremine kadar Kadıköy Kız Lisesi’nin bir parçası olarak kullanılan Mahmut Paşa Konağı, İl Özel İdaresi tarafından restore ediliyor. Restorasyon bitiminde konak, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir idare binası olarak kullanıma açılacak.

İstanbul’da devlet erkânına ait köşklerden sadece biri Mahmut Muhtar Paşa Konağı. Fakat günümüzde onu, diğer köşklerden ayıran bir hikâyesi var. 1870’lerde Kadıköylü levantenler (Tanzimat sonrasında liman kentlerinde yaşayıp ticaretle uğraşan gayrimüslimler) tarafından, İtalyan bir mimara yaptırılan konakta, ilk olarak Alfred Frederic James Barker adında bir İngiliz yaşar. Hakkında Fransız asıllı olması ve konakta ailesiyle birlikte tam 10 yıl yaşamasının dışında bilgi kalmaz günümüze. Konağı onun yaptırdığına dair olan söylentileri saymazsak tabii…

Barker ailesi, 1894 İstanbul depreminde burayı Dimitri Veldemi adında bir Rum’a satıp gider. Veldemi’den de Osmanlı sadrazamlarından Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın evlenecek oğlu Mahmut Muhtar Paşa alır konağı. Mahmut Muhtar Paşa’nın konakta yaşadığı dönemler önemlidir. Çünkü Moda sakinlerinin, ‘Mermer Köşk’ olarak da andıkları yapının kaderini ve onu diğerlerinden ayıran özelliğini, bu süre belirler biraz da!

Gemilerin borcunu ödemek için devlete satılır
Bahriye nazırı Mahmut Muhtar Paşa, Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kızı Prenses Nimetullah Sultan’la evlenip 1897’de konağa yerleşir. 35 yıl burada ikamet ederler. Cumhuriyet’ten sonra da onun adıyla anılır. Konağın onun adıyla anılmasının tek sebebi Mahmut Paşa’nın uzun yıllar burada yaşaması değil; görevi dolayısıyla Osmanlı donanmasını kuvvetlendirmek için İngiltere’ye sipariş ettiği ‘Sultan Osman’ ve ‘Reşadiye’ adındaki zırhlı gemilerdir!

Mahmut Paşa’nın gemileri sipariş ettiği tarihte, Birinci Dünya Savaşı çıkar ve İngiltere, parası peşin ödenen gemileri Osmanlı’ya teslim edemez. Savaştan sonra, yani Cumhuriyet’in ilan edildiği yıllarda, bu gemiler Mahmut Muhtar Paşa’nın ‘hazine hakkının kaybına’ sebepten yargılanmasına sebep olur. Mahmut Paşa, dava sonucunda suçlu bulunur ve gemi için harcananların bedelini faiziyle ödemekle yükümlü tutulur. Napoli’ye bir gemi seyahatinde hayatını kaybeden Mahmut Muhtar Paşa’nın borcunu, Mısır’a yerleşen ailesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne konağı satarak öder. Yıl 1956’dır. 1,5 milyon lira bedelle kamulaştırılan konak Marmara Denizi’ne kadar uzanan 9 dönümlük arazisiyle, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilir ve Kadıköy Kız Lisesi olur. Bir süre sonra, köşkün bahçesine lise için ek binalar yapılır. Bu, biraz da konağın makus talihinin izidir aslında. Çünkü, özel bir mimariye sahip 150 yıllık konağın tarihi, beton yığması sıradan lise binalarıyla gölgelenir. En kötüsü ise uzun yıllar derslik olarak kullanılan Mahmut Paşa Konağı’nın, 1999 Marmara depreminde zarar görmesi üzerine kapısına kilit vurulmasıdır. Yapıldığı günden beri pek boş kalmayan konak, depremden sonra boşaltılmış ve sadece Kadıköy Kız Lisesi öğrencilerinin dışarıdan baktıkları bir binaya dönüşmüş.

Mahmut Paşa Konağı’nda 1999’da başlayan bu sessizlik geçtiğimiz haftalarda bozuldu. Kadıköy Kız Lisesi mezunları, binanın restore edilebilmesi için yetkililerle bağlantı kurmuş. Uzun çabalardan sonra İstanbul İl Özel İdaresi, mezunların sesine kulak verip restorasyona başlamış. konağı yenileyip Kadıköy Lisesi Müzesi’ne dönüştürelecek.

Konak, Tanzimat sonrasında yapıldığı için eklektik mimarinin özelliklerini taşıyor. Yani Batı’dan Doğu’dan pek çok öğeyi barındırıyor. Bazı odalardaki duvar bezemelerinde 1900’lerde yaşamış İngiliz erkeklerini hatırlatan portreler, insan figürleri var. Bu figürler, yapının ilk sahiplerini getiriyor akla.

Konak; bodrum, giriş, sofa ve bir cihannümadan oluşuyor. Giriş katta birbiriyle karşılıklı 6 oda var. 6’sı da aynı eşitlikte ve misafirler için ayrılmış. Bu odalarda girişin sağında olanlar Marmara Denizi’ni görüyor. Antreden sofaya çıkan merdivenlerde ise yine mermer kullanılmış. Konağın sofaya açılan 6 odası daha var. Onlardan biri Prenses Nimetullah, diğerleri de ailenin geri kalan bireylerince kullanılmış. Bu odaların duvar bezemeleri ve pencere yapıları göz alıcı.

Üçüncü katına ise hizmetçilerin kullandığı merdivenden çıkılıyor. Bu merdiven, aynı zamanda konağı mutfak ve servis odasına bağlıyor. Üçüncü kat ise hizmetçilere yatak odası olarak ayrılmış. Fakat konakta aileden daha çok, okul olarak kullanıldığı yılların izleri var. Duvar, bezeme ve tarihi kalorifer peteklerinin üzerilerinde hep öğrencilerin adları yazılı. Arada kopyalar… Ve duvarlara çakılmış kara tahtalar var!

 

MISIRLI VE İTALYANIN ORTAK ÇALIŞMASI

Ünlü tasarımcı Karim Rashid ve Michela Vianello işbirliği ile Fluxus’un tasarımı gerçekleştirildi. Ürünün genel şekli Michela Vianello tarafından tasarlanmıştır. Sallanan bir askıdaki duruşu ve camdan heykelsi tarzını yine Vianello tarafından düşünülüp uygulanmıştır. Karim Rashid ise ürünün farklı örgü yapısını oluşturmuş ve tasarlamıştır.

Fluxus genel olarak bakıldığında camdan bir kumaş havasını veriyor. Fluxus 80.000 adet küçük parçaların özel bir örgü ile birleştirilmesinden meydana gelmiştir. Işıltıları ile etrafa hareketlilik katarken oldukça dikkat çekiyor. Uygulamasında lazer kesiminde kullanıldığı Fluxus cam ve metal parçalar ile tek tek birleştirilmiş.

60 metrekare olan Fluxus cam ve çelik malzemeler kullanılarak tasarlanmıştır. Yaklaşık 6000 kg. ağırlığındadır ve halojen lambalar iç yüzeyine dağıtılmış. Fluxus Roma’daki mağaza ve galeriler için tasarlandı.

“Fluxus baştan sona bir denge ile tasarlanmıştır. Cam ve çelik gibi güçlü malzemelerin yumuşak, sarmalayan ve estetik bir yapıya dönüşmesi farklı bir görselliği karşımıza çıkardı.” Michela Vianello

“Andromeda markası için tasarladığımış olan Fluxus isimli aydınlatma büyük bir sistemle uygulanmış cam örgüler ile birlikte binlerce narin ve özel cam parçalar ile yapılandırılmış çok özel bir avizedir. Nesneler ve yaşam alanlarında kullanılan ürünlerin organik olması çok önemlidir. Aydınlatmalar mekanın nefes alamasına ve mobilyaların öne çıkmasında büyük önem taşırlar. Aydınlatmanın sahip olduğu şekil mekana sonsuz bir ışık katacağı gibi lüks, dinamik bir atmosfer de yaratmalıdır.” Karim Rashid

MALL OF İSTANBUL RESİDENCE’LARIN SATIŞ REKORU

Türkiye’nin en büyük karma projesi Mall of İstanbul’da ofis satışına başladı. 1 ayda rezidanslarınının yüzde 90’ı satılan Mall of İstanbul’un ofis satışlarına da 3 kat talep geldi…

Torunlar GYO’nun projesi olan Mall of İstanbul’un rezidanslarına olan ilgi şimdi de ofislerine yöneldi. Satışa çıkarılan ofislere adedinin 3 kat üzerinde ön talep alınan projedeki ofislerin fiyatları ise 402 bin TL ile 4 milyon 187 bin TL arasında değişiyor.

Türkiye’nin en büyük gayrimenkul yatırım ortaklıklarından Torunlar GYO, rezidans, AVM, ofis ve otelden oluşan konsepti ile Türkiye’nin en büyük karma projesi olmaya hazırlanan ‘Mall of İstanbul’un ofis satışlarının birinci fazını başlattı.

Toplamda 115 adet ofis bulunan ve ilk etapta 75 adedi satılacak olan Mall of İstanbul ofisleri ön taleplerde yoğun ilgi gördü ve satışa çıkarılan ofis adedinin 3 kat üzerinde bir talep alındı. 28 bin metrekare ofis bloğu bulunan Mall of İstanbul’da ofislerin fiyatları ise A tipi 116,50m2 402 bin TL-482 bin TL+KDV, B tipi 195 metrekare 620 bin TL-781 bin TL+KDV, D tipi 311,37 metrekare 1 milyon 8 bin TL-1 milyon 224 bin TL+KDV, F tipi 1.245 m2 4 milyon 187 bin TL+KDV olarak değişiyor.

Engelliler de projede düşünüldü
Lokasyonu, konsepti ve tasarımı ile prestijli bir yaşam sunan Mall of İstanbul projesinde, ofis kulesinde her katta kat bahçeleri bulunacak. Benzer projelere oranla asansör sayısı da fazla tutulan proje ofisleri açılabilen pencereleri ve engelliler için düşünülen olanakları ile de dikkat çekiyor. Karma kullanım projesi olması sebebiyle her geçen gün değer kazanacak Mall of İstanbul ofisleri hem sahiplerine hem de kullanıcılarına projede yer alan sosyal donatılar ile de ayrı bir sosyalleşme alanı sunacak.

 

NİL NEHRİ’NDEN ESİNLENEREK YAPILAN MASA

Nilîn Sonsuzluğu…

Mısır kökenli tasarımcı Karim Rashid, Nil Nehri’nden esinlenerek Amr Helmy Designs için DuPont Corian kullanarak girift bir forma sahip masa tasarlamış.

Masa ve sandalye fonksiyonlarını tek bir üründe toplayan tasarımcı, son derece sanatsal bir çözümle akışkan bir form yaratmış.

KONUT KONFERANSINDA KONUŞULANLAR

“Konut Konferansı 2011″ dünyaca ünlü konuşmacılar ve birbirinden güncel konu başlıklarıyla 20 Ekim’de Yapı-Endüstri Merkezi’nde. Sektörün bu büyük buluşmasında, Türkiye’de “konut”un bugünü ve geleceği tüm gün boyunca her yönüyle ele alınacak.

Konut sektörünün vizyonu, Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen “Konut Konferansı”nda çizilmeye devam ediyor. “Sürdürülebilir Büyüme” teması ile gerçekleşecek olan “Konut Konferansı 2011”, konut sektöründe alternatif çözümler, kentsel dönüşüm, konut geliştirme, karlı ve toplum odaklı konutlara odaklanacak.

Dünyadaki çeşitli ülkelerin sosyal konut çözümlerinin de örneklerle tartışmaya açılacağı konferans, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da sektörün tüm bileşenlerini bir araya getirecek.

Her zaman ülke gündeminin ilk sıralarında yer alan “konut”, Türkiye’nin bu alana özel ilk ve tek konferansında tüm ayrıntılarıyla incelenecek. Kentsel dönüşümden sosyal konuta, lüks konutlardan değerleme ve geliştirmeye kadar birçok konunun “Sürdürülebilir Büyüme” teması ile masaya yatırılacağı “Konut Konferansı 2011”, 20 Ekim 2011 Perşembe günü, Yapı-Endüstri Merkezi Etkinlik Salonu’nda gerçekleştirilecek.

Konut üretimi ve geliştirmede hedeflenen büyümenin ekonomik ve sosyal boyutlarıyla nasıl sürdürülebilir kılınacağının tartışılacağı konferansta, dünyadaki farklı konut geliştirme modelleri de vaka etüdü olarak değerlendirilecek. Konferansa Türkiye ve dünyadan önemli konuşmacılar katılacak.

Konut Konferansı 2011’de gündem oluşturacak pek çok önemli konu ele alınacak: “Yalnızca bir Sosyal Tüketim değil, Yatırım Aracı da olarak Konut’un Değerlendirilmesi” konu başlığı da bunlardan biri… Şili Gaz (COPEC) ve Şili Üniversitesi işbirliği ile kurulan, kar amaçlı ancak soysal odaklı konut ve altyapı projeleri üreten Elemantal Grubu’nun kurucusu Alejandro Aravena, sermaye ve kamu yararı ilişkisi üzerinden konut kavramına yeni bir yaklaşım getirecek.

“Konut Konferansı 2011″, Siemens Ev Aletleri ana sponsorluğu ve Autodesk sponsorluğunda gerçekleştiriliyor.

Konut Konferansı‘nın resmi yayını: “Konut Gazetesi 2011”
Konuta özel bu uzun soluklu projeye eşlik edecek Konut Gazetesi 2011’de, konut yatırımından finansmanına, tasarımdan planlamaya, mortgage’dan değerlemeye kadar çeşitli konular geniş bir yelpazede ele alınırken, Türkiye’nin güncel panoraması ortaya konacak.

Konuyla ilgili söyleşilerin, araştırmaların ve verilere dayalı değerlendirmelerin yer alacağı Konut Gazetesi 2011, gayrimenkul ve yapı sektörlerinin üst düzey profesyonellerine, önde gelen tasarımcılar ve mimarlara, yerel yönetim yetkililerine ulaşmak isteyen markalar için önemli bir mecra sunacak. Gazete, hem konferans katılımcılarına hem de sektörün önde gelenlerine ulaştırılacak.

 

DOĞADAN ALIP,DOĞAYA VEREN PROJE

Design Academy Eindhoven mezunu Bas van der Veer’in A Drop of Water adlı mezuniyet projesi Rene Smeets ödülü aldı.

Yağmur borularına monte edilen küçük bir depo niteliğindeki ürün, yağmur sırasında borulardan akıp giden litrelerce suyu bahçe ve bitki sulamasında kullanmak üzere depoluyor.

Açık gri su tankı yağmur borusuna bağlanıyor ve yağmur sırasında tank doluyor. Yeşil olan ise tanktan ayrılıp bitki sulama sırasında pratik bir biçimde kullanılabiliyor.

MİMARLIK FESTİVALİ KAYITLARI

İstanbullular’ın her gün önünden geçtiği ancak belki de hiçbir zaman içine girme fırsatı bulamadığı bir çok önemli yapı festival kapsamında yer alıyor.

İstanbul’un yapılı mirasının kentlilerin dikkatine sunmayı amaçlayan ve kentliler tarafından merak edilen binaları festival süresince gezilebilir kılan Açık Kapı Mimarlık Festivali bu yıl 1-9 Ekim 2011 tarihlerinde VitrA sponsorluğunda gerçekleşecek. Gezi kayıtları ise bugün başlıyor.

Festivalin en önemli özelliği kentlilerin gündelik hayatta merakla izlediği yapıları gezme fırsatı bulacak olmaları.

Bu yıl Açık Kapı Mimarlık Festivali‘nde gezilecek binalar arasında Hollanda Başkonsolosluğu, İngiltere Başkonsolosluğu, Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü, Fransız Sarayı gibi önemli yapıların yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gözlemevi, Kandilli Rasathanesi gibi merak uyandıran çalışmalara ev sahipliği yapan mekanlar da bulunuyor.

Festival kapsamında yer alan Taksim Aya Triada Kilisesi, Fener Rum Patrikhanesi, Göztepe Şahkulu Sultan Dergahı gibi mekanlar ise kapıları herkese açık olan, ancak; festival kapsamında kentlilerin dikkatine sunulan mekanlar arasında.

İstanbul’un önemli seyir noktalarından biri olan Sapphire Seyir Terası Açık Kapı Mimarlık Festivali süresince hafta içi her gün (3-7 Ekim) mimarlık öğrencileri ve mimarlarca indirimli gezilebilecektir.

 

ASUS’A YENİ TASARIMI,ÇOK KONUŞULACAK

Karim Rashid Asus Markası İçin Dizüstü Bilgisayar Tasarladı!

Asus EEE PC 1008P Seashell, Karim Rashid tarafından tasarlanarak farklı bir kimliğe büründü…

Yeni yıla girerken tamamlanan bu tasarım, 2010 yılında oldukça ilgi gören dizüstü bilgisayar oldu. Tasarımındaki ince detaylar ürünü hareketlendirirken kullanış bakımından da oldukça fonksiyonel. Tuşların arasındaki boşluklar kolay kullanım açısından kullanıcıya rahatlık kazandırıyor.

Bir çok önemli özelliğe sahip bu dizüstü bilgisayarda manyetik kilitleme özelliği de kullanılmıştır. Kahverengi, siyah, pembe ve beyaz renk alternatifleri de mevcut. Ayrıca mat yüzeyi ve kusursuz dış tasarımıyla Karim Rashid’i yansıtan bu dizüstü bilgisayar sanata ve tasarıma düşkün kullanıcıların beğenisini kazanacak. Dıştaki çizgiler, yansımalar ve desenler adeta Karim Rashid imzasını ürüne kazımış gibi. Şık deri çantası ise ürün ile büyük bir bütünlük oluşturmuş.

DÜNYA MİMARLIK FESTİVALİ FİNALLERİNE KATILAN MİMARIMIZ

EAA-Emre Arolat Architects “The World Building of the Year 2011″de 2 farklı kategoride 4 projesiyle finale kaldı.

Londra merkezli EMAP Media Group tarafından 2-4 Kasım tarihleri arasında Barcelona’da gerçekleştirilecek olan Dünya Mimarlık Festivali (WAF) kapsamında düzenlenen ve mimarlık dünyasının en önemli ödüllerinden biri olarak kabul edilen “The World Building of the Year 2011“de 2 farklı kategoride 4 projesiyle finale kaldı. EAA aynı zamanda festivalin bu seneki finallerinde en çok projeyle yarışma hakkı kazanan Türk mimarlık ofisi oldu.

EAA-Emre Arolat Architects‘in Bodrum Vicem Yalıları projesi “Geleceğin Projeleri / Konut” kategorisinde, Sancak Camii projesi “Geleceğin Projeleri / Kültür Yapıları” kategorisinde, Antakya Otel projesi “Geleceğin Projeleri / Ticari Yapılar” kategorisinde ve Yalova Raif Dinçkök Kültür Merkezi yapısı “Kültürel Yapılar / Galeriler” kategorisinde festival bünyesinde finallerde yarışacak.

9 ülkeden toplam 704 proje katılımı ile bugüne kadarki en yüksek başvuru sayısına ulaşan Dünya Mimarlık Festivali‘nde, aralarında Will Alsop, Peter Cook, Odile Decq, Michel Rojkind ve Michael Sorkin gibi mimarlık dünyasının önde gelen isimlerinin bulunduğu jüri, her kategorinin birincisini seçerek “Best in Show” ile ödüllendirecek.