VAN VE ERCİŞ’TE KONUT YAPACAK OLAN TOKİ’NİN PROJELERİ

TOKİ Bölgeye Kalıcı Konut Yapacak
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), Van’da meydana gelen 7,2 şiddetindeki depremin ardından bölgede kalıcı konut yapmak için harekete geçti. Deprem bölgesine bir ekip gönderen TOKİ, depremzedelere konut inşası için arazi arayışına başladı.

TOKİ Başkan Yardımcısı Dr. Ahmet Şahin, deprem bölgesine teknik bir heyet gönderdiklerini, bu ekibin Van ve Erciş‘te ayrı çalışma yaptığını söyledi.

Antalya’da Yörük Sanayici ve İşadamları Derneği (YÖRSİAD)’nin toplantısına katılan Şahin, deprem bölgesinde yaptıkları çalışmalarla ilgili Cihan’a bilgi verdi. Depremin yaralarını sarmak için TOKİ‘nin bütün birimleriyle seferber olduğunu vurgulayan Şahin, “Depremde evsiz kalan vatandaşlara kalıcı konut yapmak için çalışmalara başladık. Şu anda ilgili kurumlarla görüşerek bu kalıcı konutlar için yer tespiti yapıyoruz. Konut yapımına uygun mevcut arazilerin teknik durumu ve büyüklüğünü inceledikten sonra gerekli çalışmalara başlayacağız.” dedi.

Şahin, valilik ve belediyelerle yapılacak çalışmadan sonra kime nasıl konut temin edileceğinin netleşeceğini kaydetti. Daha önce Kütahya Simav’da da benzer deprem olduğunu hatırlatan Şahin, “Orada da hemen çalışma yaptık. Şu anda projelendirmesi bitti. İnşaatı devam ediyor.” diye konuştu. TOKİ‘nin, daha önce Van’da inşa ettiği binaların depremden zarar görmediğini aktaran Şahin, şu bilgileri verdi:

“Depremde, TOKİ‘nin yaptığı binalardan yıkılan yok. Hepsi ayakta. TOKİ, teknik anlamda çalışmasını eksiksiz yapıyor. İnşaatları da depreme dayanıklı, en nitelikli yapı olan perdeli sistem uygulanıyor. Van’da bitmiş binamız vardı. Hiçbir sorun yok. Hatta Erciş’te depremin merkez üssüne daha yakın olan bir yerde binamız vardı. Şu anda ayakta. TOKİ, bu konuda sınavını iyi bir şekilde verdi.”

 

ÜNLÜ MİMAR LE CORBUSİER,İSTANBUL’DA..

Corbusier İstanbul’da
santralistanbul’daki ‘Görsel Kayıt/Visual Log: Le Corbusier Yapıtdökümüne Bir Bakış’ adlı sergi, 20. yüzyıl mimarisinin en önemli ismi Le Corbusier ile tanışmak için iyi bir fırsat.

Mimar, teorisyen, yazar, ressam Le Corbusier’nin 1920’lerin başında yaptığı modern yapıları görmek insanı gerçekten şaşırtıyor. Adını ünlü bir mimar diye içi boşalmış bir biçimde bildiğimiz Le Corbusier aslında 20. yüzyılın en etkili ve modern mimarinin öncülerinden. Sergiyi metinleri yazan, Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Burcu Kütükçüoğlu, araştırmacı İdil Erkol ve fotoğrafları çeken Cemal Emdem ile dolaştık.

Sergi Le Corbusier’in Doğu gezisinin yüzüncü yılı nedeniyle Fondation Le Corbusier tarafından Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’ne önerilmiş. Hazırlık çalışmaları bir yıldan fazla süren proje aslında Le Corbusier’nin Doğu Gezisi sırasında gittiği üç kentte, İstanbul, Napoli ve Atina’da ‘Le Corbusier Doğu Gezisi 1911: Mimarın Formasyonunda Seyahatin Rolü’ başlıklı bir konferans olarak planlanmış. Kalebodur’un sponsor olmasıyla da kapsamlı bir sergiyle desteklenmiş. Ve ortaya ‘Görsel Kayıt: Le Corbusier Yapıtdökümüne Bir Bakış’ ortaya çıkmış.

Doğuya Yolculuk: 1911
Le Corbusier 20. yüzyıl başında modern mimarinin kurucusu sayılan üç isimden biri. 1905’ten itibaren bina yapıyor ama asıl modern mimari olarak adlandırılan işlerine 1920’lerde başlıyor. Corbusier’nin mimari işlerine başlamadan önce, 1911’de henüz 24 yaşındayken yaptığı, Prag’dan Bursa’ya uzanan sekiz aylık Doğu gezisiyse mimari kimliğini oluşturan seyahat olarak adlandırılıyor mimarlık tarihinde. Çünkü İsviçre’de küçük bir kasabada doğup büyüyen Corbusier bir anlamda alaylı; eğitimini sanat alanında yapmış. Seyahatleri, araştırmaları mimarlığının temellerini oluşturmuş. Balkanlar’ın, Atina’nın, İstanbul’un, Edirne’nin, Bursa’nın yerel mimarisini bu gezi sırasında öğreniyor. Balkan ve Anadolu evlerinin, Osmanlı mimarisinin farklı biçimlerde ona esin kaynağı olduğu söyleniyor.

Geleneksel, süslemeci mimarlık anlayışının tersine, yalın ve işlevsel yapıları savunarak, toplu konut anlayışına yeni bir boyut getiren Le Corbusier’nin yapıtları en çok Fransa’da bulunuyor. Memleketi İsviçre’de, Güney Amerika’da, Rusya’da ve son döneminde Hindistan’da işleri var. ‘Görsel Kayıt/ Visual Log: Le Corbusier Yapıtdökümüne Bir Bakış’, iki ayaklı bir sergi. Biri sanatçının seyahatlerindeki belgelerinden, eskizlerinden, diğeri de Corbusier’nin farklı kentlerdeki yapıtlarının fotoğraflarından oluşuyor.

Yapıtları en çok fotoğraflanan mimar
Projenin en keyifli kısmı mimarlık fotoğrafçısı Cemal Emdem’e ait. Yapıtların fotoğraflarını Emdem çekmiş. Kendisi de mimar olan Emdem, Corbusier’nin İsviçre, Almanya, Fransa, Hindistan’daki en önemli yapıtlarının çoğunu dört ayda detaydan bütüne farklı açılarla çok başarılı bir biçimde fotoğraflamış.

Le Corbuiser mimarlık tarihinde yapıları en çok fotoğraflanan mimarlardan biri. Ve yapılarının fotoğrafları 80 yıla yakın süredir dergi ve kitaplar yoluyla tüm dünyaya yayılmış durumda. Ama Emdem’in Chandigarh, Ahmedabad, Paris, Marsilya, Belfort, Firminy-Vert, Stuttgart, Zürih, Cenevre ve La Chaux-de Fonds’a yaptığı yolculuklarda çektiği fotoğraflar kendi bakış açısını yansıtıyor. Ve aynı zamanda Emdem usta kadrajlarıyla izleyicisinin bakışlarını vurgulamak, göstermek istediği detaylara çekiyor. Le Corbusier’nin 1920’lerden 1965’e dek mimari serüvenini, değişen anlayışını söze çok gerek kalmadan yansıtan ‘Görsel Kayıt/ Visual Log’ sergisini kaçırmayın derim. Bilgi Üniversitesi santralistanbul’daki sergi 13 Kasım’a dek açık.

Corbusier Kimdir?
Le Corbusier olarak tanınan Charles-Edouard Jeanneret, 6 Ekim 1887’de İsviçre’de La Chaux-de-Fonds’da doğdu. Babası saat kadranı ustasıydı, annesi piyano dersleri veriyordu. 13’ünde okulu bırakarak babasının yanında çalışmaya başladı. Aynı zamanda Uygulamalı Sanatlar Okulu’na yazıldı. Çizim ve sanat tarihi öğretmeninin etkisiyle mimarlığa ilgi duymaya başladı.

1907-1911 yılları arasında Orta Avrupa ve Akdeniz ülkelerini gezdi. Beyaz badanalı, dört köşeli, sade Akdeniz evlerinden çok etkilendi. Binalarında betonarme kullanan Parisli mimar Auguste Perret ve ilk sanayi tasarımcılarından biri olan Peter Behrens’le çalışma olanağı buldu. Mimarlık anlayışının gelişmesinde her ikisinin de büyük rolü oldu. Tasarımlarında kalabalık şehirlerde yaşayan insanlar için daha iyi yaşama koşulları sunmayı hedefledi. Kariyeri uzun yıllar sürdü ve Avrupa’da ve Hindistan’da çok önemli binalar yaptı. Aynı zamanda; şehir plancısı, ressam, heykeltıraş, yazar ve modern mobilya tasarımcısıydı.

Modern yüksek tasarımın öncü çalışmalarını yaptı ve kendisini toplu konutlar ve kalabalık şehirler için daha iyi yaşam koşullarını sağlamaya adadı. Daha sonra eleştirmenler tarafından mimarlık biçimi-stili ruhsuz monolitler olarak (yekpare dikmeler) ve kendini beğenmiş olarak eleştirildi.

1925’te Paris’teki uluslararası bir dekoratif sanatlar sergisinde Le Corbusier’nin, yaşayan hücre olarak nitelediği ilk ev modeli yer aldı. Hücre adını verdiği birimler bir araya getirildiğinde bir blok oluşturuyordu. İşlevsel ve sade ev eşyası tasarımı yapan Le Corbusier’nin bazı mobilyalarının yapımında çelik borular kullanıldı. 1953’te ilk kez kent planlama ilkelerini yaşama geçirme olanağı buldu. Kent için bir plan çizerek önemli hükumet binalarının tasarımını yaptı. 27 Ağustos 1965’te yaşamını yitirdi.

Önemli yapıtlarından bazıları
*Unite d’Habitation (Fransa/Marsilya)

*İsviçre Öğrenci Yurdu (Fransa/Paris)

*Notre Dame-du-Haut Kilisesi (Fransa/Ronchamp)

*Carpenter Görsel Sanatlar Merkezi (ABD)

*Villa Savoye (Fransa)

*Batı Sanatları Ulusal Müzesi (Japonya/Tokyo)

İstanbul ve Corbusier
Le Corbusier, İstanbul’a gelmeden önce bir Bizans kentiyle karşılaşacağını hayal ediyor. Ama geldiğinde Osmanlı mimarisini de görünce kentten çok etkileniyor ve yedi hafta kalıyor. Bu sürede Üsküdar’dan Pera’ya, Tarihi Yarımada’ya birçok yeri geziyor. 1911’deki Aksaray yangınına tanık oluyor. Yıllar sonra Atatürk’ün İstanbul’un modernizasyonuyla ilgili projeler geliştireceğini duyunca mektup yazıyor. İstanbul’un olduğu gibi kalmasını öneriyor. Tabii önerisi o günün anlayışına uymadığı için reddediliyor. Sergide Türkiye toprakları sınırları içinde gittiği Edirne, Tekirdağ, İstanbul, Bursa ve Çanakkale’de çizdiği eskizler, yazdığı metinlerden spotlar ve çektiği fotoğraflar da ayrı bir salonda sergileniyor.

KAÇAK YAPILARI DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN İSTİHDAM ALANLARI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘iktidarı kaybetme pahasına da olsa kaçak ve çürük yapıları yıkacağız’ açıklamasının ardından gündeme gelen kaçak yapıların dönüştürülmesi konusu, inşaat sektörü ile birlikte Türkiye ekonomisine ve istihdama da katkı sağlayacak.

Van depremi ile birlikte son günlerde gündeme gelen kaçak yapıları dönüştürmenin, mevcut yapı sektörünün Türkiye’ye kattığı katma değeri ve istihdam oranını ikiye katlayacağı öngörülüyor.

Tüm İnşaat Müteahhitleri Federasyonu (TİM-FED) Başkanı Tahir Tellioğlu, kaçak yapıları dönüştürmenin ekonomik açıdan çok büyük sinerji, istihdam oluşturacağını belirtti. Türkiye’nin mevcut yapı sektörünün Türkiye’ye kattığı katma değer ve istihdam oranının ikiye katlanacağını ifade eden Tellioğlu, Türkiye’nin yıllık konut üretim kapasitesinin 400 bin civarında olduğuna işaret ederek, ”Türkiye’de 19 milyon yapı stoku olduğu konuşuluyor, bunun da yüzde 50-60’ı çürük. Dönüştürülmesi lazım. Yıllık 400 bin ton üretim kapasitemizi yüzde 100 artırırsak 10 yılda 4 milyon, 20 yılda 8 milyon konutu yenileriz” dedi. ”Bu iş 20 yıl sürer mi?” diye sorular olacağını, ancak buna razı olduklarını söyleyen Tellioğlu, şunları kaydetti:

”Çünkü 12 yılda 12 tane bina yenilenmedi bu anlamda. 1999 depreminden bu yana bırakın 400 bin konutu 40 bin konut yenilenseydi 12 yılda yaklaşık 500 bin konut ederdi. Bu şekilde en az 2 milyon insanı kurtarmış olurduk. Bir konutun maliyeti ortalama 70 bin lira dersek ve bunu 400 bin ile çarparsak yıllık ortalama 28 milyar lira gibi bir rakam çıkıyor. Dönüşüm yıllık Türkiye ekonomisine 28 milyar lira civarında katma değer ve yaklaşık 1 milyon civarında da istihdam katkısı sağlar.”

”Denetim sistemini, kaliteli denetim hizmetine dönüştürmek gerek”
Dönüşümle ilgili ilk kazmayı vurmadan önce müteahhitlik mesleği girişine bir çerçeve koymak, denetim sistemini de kaliteli denetim hizmetine dönüştürmek gerektiğine işaret eden Tellioğlu, ”Eğer bunları yapamazsak gene sıkıntı olur” dedi. Tellioğlu, denetim sisteminin kurulmasının kolay olduğunu, bir haftada bunların hepsinin kurulabileceğini, o iradeyi ortaya koymak gerektiğini kaydetti. Tahir Tellioğlu, ”Türkiye’de önüne gelenin müteahhit olduğunu, denetimin oturduğu yerden imza attığını herkes biliyor. Kaç yıldır Federasyon Başkanıyım, bu kadar eksikliklere rağmen şu ana kadar ne Ankara’da bir binanın yıkıldığını duydum, ne betonun çürük çıktığını duydum. Çünkü üst denetim yok. Üst denetim olmayınca yapılar eğri de olsa doğru olarak geçer. Oysa bunu işletmek zor değil” diye konuştu.

”Türkiye’yi G7 ülkeleri sınıfına çıkarır”
İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı ve Teknik Yapı Holding Başkanı Nazmi Durbakayım da ortalama 100 metrekare olarak hesapladıklarında 5 milyon konutun yenilenmesinin 500 milyon metrekare yapacağını belirterek, şunları kaydetti:

”Metrekare maliyetini 850 lira olarak kabul edersek, 10 yıllık bir süre için 425 milyar liralık toplam bir maliyet ortaya çıkar. Bunu yıllık olarak ele alırsak yılda 42,5 milyar liralık bir büyüklük kabul edebiliriz. Bu büyüklük, 2010 yılı GSYİH değeri (cari fiyatlarla) olan 1 trilyon 104 milyar liranın yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Bu toplam maliyetin yüzde 10’u demir, yüzde 10’u çimento, yüzde 20’sini işçilik olarak kabul edebiliriz. İstihdam açısından ele almak gerekirse, her yıl 236 bin kişiye yeni istihdam olanağı yaratmış oluruz. 2011 rakamlarıyla Türkiye ekonomisindeki işsizlik oranının yüzde 9,1 (yaklaşık 2,5 milyon kişi) olduğunu kabul edersek, bu oranın yüzde 10 azalmasına imkan sağlayabiliriz.”

Bu rakamların sadece konut inşaatının yapımı ve bunun yapımında çalışan işgücünü kapsadığına işaret eden Durbakayım, tek bir konutun yapımı için yaklaşık 230 alt sektörün de devreye girdiğini unutmamak gerektiğine dikkati çekti. Durbakayım, ”Dolayısıyla zincirleme reaksiyon şeklinde büyüyecek olan rakamların Türkiye’yi G7 ülkeleri sınıfına çıkarabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz” dedi.

”1988 öncesi betonlar elle karılıyordu. bu binaların süratle yıkılıp yeniden yapılması lazım”

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) Başkanı Ayhan Güleryüz de Türkiye ekonomisinin lokomotifinin inşaat sektörü olduğunu belirterek, kaçak binaların yenilenmesinin ekonomide büyük canlanmaya yol açacağını vurguladı.
Türkiye’deki bina stokunun yüzde 40’ının yenilenmesi gerektiğine işaret eden Güleryüz, ”Hazır beton 1988 senesinde Türkiye’ye giriş yaptı. Ondan önce beton elle karılıyordu. 1988 öncesi binaların yıkılıp süratle yeniden yapılması lazım. Binaların imar izinlerinin yüzde 20 artırılmasıyla, bu iş maliyetsiz gerçekleşebilir. Müteahhitler bunu yapmaya gönüllü. Kentsel dönüşümle İstanbul’un trafik ve park sorunu da hallolur” dedi.

100 metre daireye 40 metreküp beton gittiğini söyleyen Güleryüz, ”8 milyon konutun yenilenmesi için 320 milyon metreküp hazır beton gider” diye konuştu. Türkiye’nin yıllık 80 milyon metreküp hazır beton üretimi ile son 3 senedir Avrupa birincisi olduğuna dikkati çeken Güleryüz, bu kapasitenin yıllık 140 milyon metreküpe çıkabileceğini vurguladı.

 

İSTANBUL’DA HAVAALANI ÇALIŞMALARI

İstanbul’da Sabiha Gökçen ve Atatürk havaalanlarından sonra üçüncü bir havaalanı yapımı için önümüzdeki yıl yer tespiti yapılacak.

ANKARA – İstanbul’da gelişim planlarıyla uyumlu, ulaşım ve imar planları çerçevesinde yeni bir havaalanı yapılacak.

Yatırım programına göre, Yap-İşlet-Devret modeliyle ihale edilen Zafer Hava alanı ile kamu kaynaklarıyla yürütülen Ordu-Giresun, Iğdır, Şırnak, Hakkari-Yüksekova ve Bingöl havaalanlarının inşaat çalışmaları sürüyor.

Geçen yıl hava limanı ve meydanlarda gerçekleşen yolcu trafiği, bir önceki yıla göre dış hatlarda yüzde 17,9 oranında artarak 52,3 milyon yolcu, iç hatlarda yüzde 22,7 oranında artarak 50,5 milyon yolcu ve toplamda ise yüzde 20,2 oranında artarak 102,8 milyon yolcu olarak gerçekleşti. Bu yıl toplam trafiğinin 118 milyon yolcuyu aşması bekleniyor.

Ülke geneline yönelik hava ulaşımı genel etüdü çalışmasına başlanacak. Ayrıca master planı bulunmayan hava alanları için havaalanı master planı hazırlanacak.

İstanbul’un gelişim planlarıyla uyumlu olacak şekilde, ulaşım ve imar planları çerçevesinde yeni bir hava limanı için gerekli asgari fiziksel şartları taşıyan bölgeler arasından yer seçimi çalışmaları sonuçlandırılacak. Yeni hava limanı için gerekli etüt ve proje çalışmaları başlatılacak.

 

 

DÜNYANIN EN UZUN 4.TÜNELİNİN YAPIM AŞAMALARI

50 Yıldır Yapılması İstenen Tünel Hayata Geçiriliyor
Rize’yi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine bağlayan, kış aylarında kar nedeniyle geçit vermeyen Rize-Erzurum karayolu güzergahındaki 2600 rakımlı Ovit Dağı’nda 50 yıldır yapılması istenen tünel hayata geçiriliyor. Gidiş ve geliş olarak yapılacak, 14.7 kilometre uzunluğundaki tünel, bu özelliğiyle Türkiye’nin birinci, dünyanın dördüncü en uzun tüneli olacak.

Rize’nin İkizdere ilçesi sınırlarında kalan Ovit Dağı geçidi, kar yağışının durumuna göre genellikle kasım ile nisan ayları arasında bazen de mayıs ayına kadar ulaşıma kapalı tutuluyor. Yolun 12 ay boyunca ulaşıma açık tutulabilmesi için yaklaşık 250 kilometrelik Rize-Erzurum karayolunun İkizdere ile İspir arasındaki Ovit Dağı’nın tünelle geçilmesi planlanıyor.

Ulaştırma Bakanlığınca 2023’e kadar bitirilecek projeler arasına alınan Rize-Erzurum Otoyolu Projesi’nin en önemli bölümünü Ovit Dağı tüneli oluşturuyor. Proje kapsamında önemli bölümü tamamlanan İyidere-İkizdere otoyolu çalışmalarının da kısa sürede tamamlanması hedefleniyor.

İHALE YIL SONUNDA
Rize ve bölge ekonomisine önemli kazanımlar sağlayacağı belirtilen otoyolun en önemli bölümü olan Ovit Dağı tüneli için zemin etüdü, uzunluğu, giriş ve çıkış yerlerinin belirlenmesi ve yaklaşık maliyetinin hesaplanması amacıyla yaklaşık 18 ay önce Ovit Dağı’nda başlatılan zemin etüt ve sondaj çalışmaları sona erdi.

Ovit Dağı tünelinin ihalesinin yıl sonuna kadar yapılması bekleniyor.

TÜNELİN MALİYETİ 600 MİLYON LİRA
Rize-Erzurum Otoyolu’yla (Sevgi Yolu) Doğu Karadeniz ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin birbirine bağlanması, böylece bölge illeri arasındaki ticari ve kültürel alışverişin canlandırılması hedefleniyor. Bu kapsamda Rize-Mardin otoyolu güzergahı ile çevresinde bulunan 12 ilin ticaret ve sanayi odası yönetim kurulu başkan ve üyeleri, yolun yapımına bir an önce başlanıp öngörülen tarihten önce bitirilmesi amacıyla kamuoyu oluşturmak için ilk olarak Ankara’da, ardından Rize ve Mardin’de toplantılar yapmıştı.

Ovit Dağı, 20 Kasım 1999 ile 12 Nisan 2011 arasında 2 çığ düşmesi olayının meydana gelmesi ve birinde 18, diğerinde 16 kişinin mahsur kalması üzerine gündeme gelmişti.

Öte yandan, 2012 bütçesine Ovit Dağı tüneli için 50 milyon lira ödenek ayrıldığı, sadece tünelin maliyetinin 600 milyon lira olduğu, bağlantı yolları, kavşaklar ve diğer yapılması planlanan yollar ile toplam maliyetin 1,5 milyar lirayı bulduğu öğrenildi.

Rize Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu, Ovit tünelinin Rize’de belki de 50 yıldır konuşulduğunu ancak uzun yıllar bu konuda hiçbir çalışma yapılmadığını söyledi.

“YAPILACAK YOLUN MARDİN’E KADAR UZAMASI GEREK”
Hacımüftüoğlu, şöyle konuştu:

”Ovit tüneli en fazla önem verdiğim konulardan biri. Bu nedenle ilde göreve başladığım ilk günden bu yana Ovit Dağı tünelini gündemde tuttum ve nasıl bir çalışma yapılabileceğini araştırdım. Girişimlerimiz üzerine Ovit Dağı’nda etüt çalışmaları başlatıldı ve sağlıklı bir şekilde sonlandırıldı. Artık tünelin yapılması konusundaki süreç sağlıklı bir şekilde işliyor. Türkiye’nin belki de en uzun süre yapılması beklenen tüneline nihayet ilk kazmanın vurulması artık çok yakın.

Son 2 yıl öncesine kadar hiçbir çalışma yapılmamış Ovit tüneli konusunda bu kadar hızlı yol alınması kolay bir iş değil. Bu, konuya verdiğimiz önem sayesinde oldu.

Proje, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca 2023’e kadar bitirilecek projeler arasına alındı. Bundan sonra da aynı şekilde çalışmalara devam edip tünelin olabilecek en kısa zamanda ve en iyi şekilde yapılmasını sağlamaya çalışacağız.

Yapılacak yolun Mardin’e kadar uzaması gerek. Güzergahtaki yolların önemli bölümü zaten yapılmış. Rize-Erzurum yolunun en önemli kısmı Ovit mevkisi. Ovit’te tüneli yaptığımızda İspir’e kadar rahatlıkla gideceğiz. Buradan sonra da İspir ile Aşkale arasında bir tünele ihtiyaç olacak. Bunu da gerçekleştirirsek çok kısa mesafeden Erzurum’dan sahile inmek mümkün olabilecek. O zaman Rize’nin yıllardır hayalini kurduğu Ovit tüneli gerçekleşmiş, kuzey güney aksının en önemlilerinden biri olan Rize-Erzurum hattı tamamlanmış olur. Ovit tüneli, 15 kilometreye yakın uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun tüneli olacak. Böylece Rize’nin rüyasını gerçekleştirmiş olacağız. Rize ve bölgenin hevesi, rüyası olan proje, bölgeye maddi anlamda da önemli katkı sağlayacak.”

”BÖLGE EKONOMİSİNE HAREKET GETİRECEK”
Rize Ticaret ve Sanayi Odası (RTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Ofluoğlu ise Rize-Erzurum karayolundaki geçit konumundaki Ovit Dağı’nda yapılacak tünelin çocukluğundan beri konuşulan bir proje olduğunu söyledi.

Rize-Erzurum karayolunun transit taşımacılığa uygun hale getirilmesinin Rize’nin kaderini değiştireceğini ifade eden Ofluoğlu, ”Ovit Dağı’nın tünelle geçilmesi Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’in kader projesidir. Çünkü Karadeniz limanları ile İran’ı, Doğu Karadeniz ile doğu bölgesini kucaklaştıracak bir projedir. Bu nedenle Erzurum, Kars, Trabzon gibi bölge illerini de en az Rize kadar ilgilendiriyor. Bugün İran, ithalatının büyük bölümünü Avrupa’dan yapıyor. Ancak bunda uzun bir güzergah izleniyor. Bu taşımacılığa ödenen yıllık navlun bedeli 5 milyar dolar civarındadır. Ovit tüneli ile İran ticaretini Karadeniz limanları üzerinden yapabilecek. Bu da Rize ve bölge ekonomisine büyük hareket getirecek” dedi.

 

OTOBÜS TASARIM PROJESİ YARIŞMASI

“Herkes için Erişilebilir Otobüs Tasarım”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İETT ve organizatörün katkılarıyla endüstri ürünleri tasarımı öğrencilerine yönelik ‘Herkes İçin Erişilebilir Otobüs Tasarım”yarışması düzenliyor.

Konu: İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İETT ve organizatörün katkılarıyla endüstri ürünleri tasarımı öğrencilerine yönelik ‘Herkes İçin Erişilebilir Otobüs Tasarım‘ yarışması düzenleyecektir.

Yarışmanın amacı: Toplu Ulaşım Haftası etkinlikleri süresince, daha az enerji ile daha çok insanı hedeflerine ulaştırmayı amaçlayan, toplu ulaşım araçlarını daha erişilebilir ve son teknolojiye uygun koşullara taşıyabilmek için geliştirilen fikirlerin paylaşılması.

Yarışmanın Kapsamı: Toplu ulaşımın vazgeçilmez bir unsuru olan otobüslerin, herkes için erişilebilirliğini artırmak amacıyla, tasarım öğrencilerinin yaratıcı yetenekleri ve zengin hayal dünyaları ile otobüslerin içyapısı ve dış cephelerini tasarlayabilmeleri için düzenlenen proje yarışması.

Katılım Koşulları:
1-Yarışma tasarım proje dalındadır. Hazırlanan çalışmaların üç boyutlu ve uygulamaya hazır halde olması,
2-Katılım için gerekli kimlik ve yeterlilik bilgilerinin eksiksiz ve tam olarak verilmesi,
3-Tasarım Bölümü 2. 3. ve 4. sınıf öğrencisi olmak,
4-Çalışmaların alıntı veya kopya olmayıp, tamamen tasarımcının ürünü olması,
5-Yarışmaya katılan projelerin herhangi bir yarışmada ödül almamış ve sergilenmemiş
olması,
6-Projeler belge özelliği taşıyacağından görüntülerin biçimlerinin, renklerinin ve boyutlarının
değiştirilmemesi.

Ödüllü projeler İETT arşivine alınacak ve tüm kullanım hakları İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İETT ve proje sahibine ait olacaktır.

 

Ödüller:
Birinci seçilen öğrenciye: LAPTOP
İkinci seçilen öğrenciye : FOTOĞRAF MAKİNESİ
Üçüncü seçilen öğrenciye : CEP TELEFONU

 

YARATICI BEYNİN SAHNESİ !

Mobilya ve kapı donanımları alanında gerçekleştirdiği buluşları ve yenilikleriyle inovatif mobilya üretimine yön veren Häfele’nin takvimi de her yıl yeni bir yaratıcılık gösterisine sahne oluyor. Merakla beklenen ve beğeniyle izlenen takvimin yeni yüzleri, bu yıl yine tasarım dünyasından.

Hafele  takviminde Akın Nalça, Ali Bakova, Burçak Madran, Bülend Özden, Erdem Akan, Hatice Çoban Armağan-Murat Armağan, Koray Özgen, Ömer Ünal, Özlem Tuna, Özlem Yalım Özkaraoğlu, Pınar Öncel ve Seyman Çay-Melih Gürleyik (MG Design) gibi kendi uzmanlık alanlarında başarılı işleriyle bilinen isimler konuk oluyor.

İlk takvimlerde olduğu gibi Mustafa Nurdoğdu imzasını taşıyan siyah-beyaz fotoğraf karelerinde tasarımcılar, yaratıcı zihinlerini harekete geçirerek Hafele ürünlerine farklı anlamlar yüklüyorlar. Çağı etkileyen düşünürlerden, pskiyatrist Carl Gustav Jung’un da ilham verdiği gibi: “Yeni bir şeyin yaratılması usa vurma yoluyla değil, içeriden bir gereksinimden gelen oyun içgüdüsüyle gerçekleşir. Yaratıcı zihin, sevdiği nesnelerle oyun oynar.”

Kapı plakaları, banyo lavabosu ve armatürü, aydınlatma sistemi, kapı kolu, ölçü aletleri, mobilya askıları, dolap içi aksesuarı, mutfak kiler sistemi gibi Hafele ürünleri, düş dünyasından kopup gelen şaşırtıcı imgelere dönüşüyor karelerde: Işıklı askı borusu Ömer Ünal’ın elinde Yıldız Savaşları’nın savaşçısı Jedi’ın keskin ışın kılıcına dönüşüyor; Maxifix bağlantı elemanları, nadide bir takı gibi mücevher tasarımcısı Özlem Tuna’nın boynunu süslüyor. Mobilya askıları adeta canlanıyor ve Erdem Akan’ın küçük ‘takım arkadaşları’ olarak ona ‘ilham veriyor’.

Müze tasarımcısı Burçak Madran’ı saran ‘yılankavi’ aydınlatmalar, tanrıların gazabına uğrayan güzeller güzeli Medusa’nın yılanlı saçından kopup gelmiş gibi. Ölçü aletleri Seyman Çay- Melih Gürleyik ekibi ve Akın Nalça’nın dramatik karelerinde ‘standart, denge ve ölçü’ kavramlarını sembolize ediyor. Lavabonun güçlü ve yalın çizgilerine gönderme yapan Özlem Yalım Özkaraoğlu, tel rafın somutlaştırdığı aura’sıyla Bülend Özden, güçlerini ‘birleştiren’ Hatice Çoban Armağan ve Murat Armağan, kobraya meydan okuyan Koray Özgen ve bizi “iç sesimizi dinlemeye davet eden’ Pınar Öncel de bu oyuna kendi anlatımlarıyla katılıyor.

Kapı kollarından boynuzlarıyla fantastik bir portre çizen Ali Bakova, takvim projesini şu sözlerle değerlendiriyor: “Biz tasarımcılar, canlı renklerin ve fütüristik çizgilerin dünyasına aitmişiz gibi algılanırız genelde. Bu sayede, siyah beyaz gibi iki rengin tonlarında gezen fantastik bir sahnede, yaratıcılığımızın yeni bir boyutunu, oyun gücümüzü yansıtma fırsatı bulabildik. Benim için farklı ve eğlenceli bir deneyim olduğunu da söyleyebilirim.”

 

DEPREMZEDELERE DÖRT AYDA YAPILACAK ÇELİK EV PROJESİ

Depremzedeye Dört Ayda Çelik Ev
Türkiye’nin ilk yapısal çelik firmalarından Zbs Alfaçelik İnşaat Sanayi Genel Müdürü Rıdvan Murat “Sekiz ayda yapılması planlanan kalıcı deprem konutlarında çeliğin tercih edilmesi durumunda, konutlar hem depreme daha dayanıklı olur, hem de betonarmeye göre planlanan bu sürenin yarısı kadar bir zamanda sahiplerine teslim edilebilir” dedi.

Van’da ardı ardına yaşanan depremlerden sonra ne yazık ki bir çok vatandaşımız hayatını kaybederken binlerce insanımız da evsiz kaldı. Evsiz vatandaşların mağduriyetini gidermek isteyen Hükümet, TOKİ önderliğinde kalıcı deprem konutları yapmak için harekete geçti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Hedefimiz Elazığ’da ve Bingöl’de olduğu gibi, Van’da da sekiz ay içinde konutları bitirip sahiplerine teslim etmek” dedi.

Bu sürenin daha da kısaltılabileceğini belirten Türkiye’nin ilk yapısal çelik firmalarından Zbs Alfaçelik İnşaat Sanayi Genel Müdürü Rıdvan Murat da “Sekiz ayda yapılması planlanan kalıcı deprem konutlarında çeliğin tercih edilmesi durumunda, konutlar hem depreme daha dayanıklı olur, hem de betonarmeye göre planlanan, bu sürenin yarısı kadar bir zamanda sahiplerine teslim edilebilir” dedi. Önümüzün kış ve Van’ın da dondurucu soğuklarıyla bilinen bir şehir olduğunu hatırlatan Murat, “Dolayısıyla depremzedelerin biran önce çadırlardan kurtulup, sıcak bir eve kavuşması lazım. Yaşanan travmanın en hafif şekilde atlatılabilmesi için de, evleri yıkılan kardeşlerimize biran önce normal hayatlarına dönme imkanı verilmelidir. Gerekli destek ve altyapı sağlanırsa 100 metrekarelik bir evi üretim ve montaj da dahil olmak üzere dört ay içinde inşa ederiz” diye konuştu.

Kontrolsüzlük Kaderimiz Olmamalı
Sağlam bir yapılaşma için, hem yapı malzemelerinin hem de yapım metodunun ve aşamalarının izlenebilir olmasının ayrıca da her safhasının kontrol edilmesinin en temel gereklilik olduğunu belirten Rıdvan Murat şunları söyledi:

“Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan ülkeler için, kişisel inisiyatife bırakılmayan, bir kalite sistemi çerçevesinde oluşturulan kontrol mekanizmasının zarureti, ne yazık ki yaşanan her acı olayda bir kez daha görülmektedir. Çelik yapıların en önemli avantajlarından biri de, izlenebilir ve kontrollü bir sürecin ürünü olmalarıdır. Hem ham malzemenin üretimi hem de yapı konstrüksiyonunun imalatı fabrika ortamında yapıldığından, üretim tesislerinin bünyesinde oluşturulan kalite sistemi ile tüm aşamalar son derece titiz bir şekilde kontrol edilmektedir. Bu şekilde ortaya çıkan ürün, ülkemizin en büyük problemi olan kontrolsüzlük veya kontrol mekanizmalarındaki keyfiyetten arınmış, yapım metodu, tekniği ve kalitesi bilinen bir yapı olmaktadır. Ayrıca fabrika ortamında imalat ile yapıdaki çevre ve bölge şartlarından kaynaklanabilecek olumsuzluklar minimize edilmektedir.“

Bu bakımdan ülkemiz için yapısal çeliğin son derece önemli olduğunun altını bir kez daha çizen Rıdvan Murat, çelik yapıların ve inşaatlarda çelik kullanımının yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi. Murat, “Unutulmamalıdır ki betonarme yapılara göre, çok daha esnek ve hafif olan çelik yapılar deprem anında tahliye için zaman kazandırır ve çok büyük dizayn hataları yapılmadığı takdirde en kötü durumda bile içindeki insanlara yaşam alanı bırakır” dedi. Yapılarımızın çok büyük bir bölümünün deprem performansı bakımından yetersiz olduğunu vurgulayan Rıdvan Murat, “Depreme hazırlık bakımından Başbakanımızın da dediği gibi yapısal bir dönüşüm kaçınılmaz. Fakat gerçek bir dönüşüm hızlı, depreme dayanıklı, çevreci ve ekonomik bir yapı malzemesi olan çelikle mümkün olabilir” diye konuştu.

Dünya Çelik Kullanıyor
Türkiye’de yapısal çeliğin bir türlü istenilen noktaya ulaşamadığını belirten Zbs Alfaçelik İnşaat Sanayi Genel Müdürü Rıdvan Murat sözlerini tamamladı:

“Türkiye’de yapılan inşaatların sadece yüzde 6’sında yapısal çelik kullanılıyor. Hedefimiz yılda 500 bin inşaatın yapıldığı Türkiye pazarından yüzde 10 pay almak. Oysa dünya çeliğin önemini çoktan fark etti. Bu nedenle Türk yapısal çelik firmaları olarak daha çok yurtdışı pazarlarda iş yapıyoruz. Çünkü Avrupa’da yapılarda çelik kullanımı ortalama yüzde 54, Japonya ile ABD’de yüzde 70’in üzerinde, İran’da dahi yüzde 80’lerde. Bu nedenle bu ülkelerde depremden insanlar burunları dahi kanamadan çıkıyor. Biz de ise göçük altında hayatını kaybediyor. Çünkü Türkiye’de mevcut yapı stoğunun büyük bölümü kalitesiz ve mühendislik hizmeti görmemiş. Bu nedenle bir çok bina depreme dayanıklı değil. Probleme bakışımızı değiştirmemiz lazım. Kentsel dönüşümde yapısal çelik üreticilerine de görev verilirse daha kontrollü ve depreme dayanıklı binalar inşa edilir.’’

YENİ YILDA SİZLERİ BEKLEYEN SÜPRİZLER

SANAT KANYON’DA…
EN GÜZEL ESERLERİYLE KANYON’DA SANATSEVERLERLE BULUŞUYOR.

Ustalar ve genç sanatçılardan oluşan 90’a yakın sanatçının 1000’den fazla orijinal eserini inceleyebileceğiniz ve satın alabileceğiniz  çağdaş Türk sanatçılarının eserlerini bünyesinde barındıran bir sanat sitesi…

Çağdaş Türk sanatçılarının orijinal eserlerinin sergilendiği ve satışının yapıldığı, Türkiye’nin en geniş kapsamlı sitesi karma sergisi ile tekrar Kanyon’da… 05 Kasım’da başlayacak sergi Ocak’a kadar devam edecek.

Sergide  seçkin eserlerden oluşan geniş koleksiyonu inceleyebilir, sanatçılarla tanışma imkanı bulabilirsiniz.

Resim, heykel, baskı, fotoğraf, seramik gibi pek çok kategoride orijinal eserlerin yanı sıra; her gün yanınızda taşıyabileceğiniz, aksesuar olarak kullanabileceğiniz, sevdiklerinize hediye edebileceğiniz ufak objeler de yer alıyor.

Yeni yılda sevdiklerinize sanat hediye edin!
Yeni yılın gelmesiyle herkesi sevdiklerini mutlu edecek hediyeyi seçme telaşı aldı. Alışverişe vakit bulamayanlar  yılbaşı alışverişine zaman ayıranlar Kanyon’daki sergiyi gezerek farklı fiyat aralıklarında, değişik beğenilere uygun pek çok sanat eseri ve sanatsal obje arasından seçim yapabilirsiniz…

 

 

CEMİL TOPUZ’UN AÇTIĞI BY KEPİ PROJESİ

Ev Dekorasyonunuz İçin Muhteşem Bir Haber
Mobilya sektörünün ünlü markası, İstanbul’daki üçüncü mağazasını Cemil Topuzlu’da açıyormuş…

Mobilya sektörünün üretici firmalarından biri olan By Kepi, farklı konseptleri ile yaşam alanlarında stil sahibi çözümleriyle beğenimiz topladı.

Çok yakında Cemil Topuzlu‘da açılacak yeni mağazası ile İstanbul’daki hizmet alanını genişleten By Kepi, her ayrıntının özel olarak tasarlandığı koleksiyonları ile art deco ve art nouveau dokunuşlarının yanı sıra farklı stillere de mağazasında yer veriyor. Yaşam alanları projeleri ile By Kepi, bugün Suudi Arabistan, Dubai, Fransa, Yunanistan, İtalya, Kuveyt, Mısır, Libya, İran ve Kıbrıs’a yaptığı ihracatla adını yurtdışında da duyuran güçlü bir markamız olarak öne çıkıyor.

Özgün ve mükemmeliyetçi bir anlayış ile mekanları projelendiren ve uygulamalarını gerçekleştiren, tamamen “müşteriye özel” çözümler sunan By Kepi, butik çalışmalarla da yeni sezona göndermeler yapıyor. Doğal malzemeyi şekillendirme çalışmalarında dünya modasının ve yeni malzemelerle oluşturulan tasarımların etkisini de yansıtan By Kepi, estetik yaşamlar için kombinasyon farklılıkları ile adından söz ettiriyor.

BOYACI SANDIĞINA DEĞEN ÜNİVERSİTELİ ELİ

The Marmara Taksim ile bütünleşen boyacı sandığı, üniversiteli öğrenciler tarafından yeniden yorumlandı. Mevlevi kültüründen yola çıkan Muhammed Emre Kılıç’ın tasarladığı sandık otelin bundan sonraki simgesi olacak…

Tasarımcı ve iç mimar Dan Kwan imzasıyla renove edilen The Marmara Taksim, otelle özdeşleşen boyacı sandığını yeniden yorumlamak için ‘Boyacı Sandığı Tasarım Yarışması’ projesini hayata geçirdi. Renove edilerek yeni bir Ata Eremsoy kimliğe bürünen The Marmara Taksim’deki yeni temayı, otelin simgesi haline gelen meşhur Boyacı Sandığı’na da taşımaya karar verdiklerini belirten The Marmara Taksim Genel Müdürür Ata Eremsoy, “Otantik tasarımına sadık kalınarak modern bir yorumla tasarlanmasını amaçladığımız boyacı sandığımızı mevcut bir Türk tasarımcıya yorumlatmak yerine, genç tasarımcılarımızı teşvik etmek için bir tasarım yarışması düzenledik. Ekim ayında, The Marmara otellerinde kullanılan ayakkabı boyacı sandığının, misafir sandalyesi ile beraber yeniden tasarlanacağı, üniversitelerin endüstriyel tasarım bölümlerinin, lisans ve yüksek lisans programlarına kayıtlı öğrencilerine açık olan bir tasarım yarışması başlattık” diye konuştu.

SADE, GÜÇLÜ VE MERAK UYANDIRICI
Yarışmada birincilik alan Atılım Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü Öğrencisi Muhammed Emre Kılıç, Mevlevi isimli tasarımının bu topraklarda yeşeren bir kültürün, kinetik olarak soyutlanması neticesinde oluşan hatlarla oluşturulduğunu; sade, güçlü ve merak uyandırıcı bir çalışma olduğunu söyledi. “Mevlevi konulduğu ortamlarda Sema ritüelinin görsel estetiğini, evrensel bir tasarım diliyle sunarak hem ülkemizin hem de turistlerin ilham aldığım kültüre olan ilgilerini arttıracak” diyen Kılıç, kendi tasarımının böyle bir platformda sergilenecek olmasından da mutlu olduğunu söyledi.

 

KENDİNİ KORUYABİLMİŞ KENTLERİN SERGİLERİNDE FARKLI TARZLAR

ÇEKÜL’ün Kendini Koruyan Kentler Sergileri
ÇEKÜL Vakfı, 21 yıldır Anadolu’nun her köşesinde kültürel mirasın korunması için çalışmalar yürütüyor. Koruma hareketinin yerel halkın kendi tarihi ve kültürel varlıklarına sahip çıkmasıyla çok daha başarılı olduğu deneyimiyle geliştirilen Kendini Koruyan Kentler programı, yıllar içerisinde Anadolu’da kültürel değerlerini koruyarak geleceğe taşıyabilen, geleneksel yaşam kültürüyle barışık kentlerle yaygınlaştı. Kendini Koruyan Kentler programıyla sürdürülen çalışmaları bir kitap dizisiyle paylaşan ÇEKÜL, şimdi bu paylaşımı sergilerle çoğaltıyor. Kendini Koruyan Kentler Sergileri Gaziantep ile ÇEKÜL Evi’nde başlıyor…

Gaziantep, Kendini Koruyan Kentler programına model oluşturabilecek en iyi örneklerden biri. 2005 yılında ÇEKÜL ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi arasındaki işbirliği sonucunda, kaleden başlatılarak kentin tarihi dokusunu baştan başa kat eden “Kültür Yolu” projesi ile çalışmalar başladı. Beş yıl gibi kısa bir sürede, birçok sokak, meydan, çarşı, han, cami, hamam, mevlevihane ve daha birçok taşınmaz kültür varlığı ile toplam 40 adet tescilli eser ve birçok sivil mimari örneğini kapsayan proje tamamlandı. “Kültür Yolu” projesinin kentte yarattığı dönüşüm, Büyükşehir Belediyesi tarafından Gazianteplilerin de desteğiyle kentin geleneksel mahallelerinde, sokaklarında hız kesmeden uygulanan koruma çalışmaları ile sürdürülüyor…