Polat Renaissence Otel

Polat Turizm Otelcilik, Renaıssance Polat istanbul’da otel kapasite artışı yapacağını açıkladı.
İstanbul Bakırköy’de Sahil Yolu Caddesi’nde 1991’den bu yana turizm sektörüne hizmet veren Renaissence Polat İstanbul Otel, kapasite artışına gidiyor.
1 milyon 548 bin 825 lira proje bedeline sahip olan Renaissence Polat İstanbul Otel Kapasite Artışı Projesi’ne Valiliğimizce “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı verildi.
Polat Turizm Otelcilik Tic. ve San. A.Ş. tarafından 8 Ağustos 1991 yılından bugüne kadar faaliyet gösteren Renaissance Polat Otel İstanbul Oteli, toplam 394 oda kapasitesi ile faaliyete başlamıştır.
İlk kuruduğu 1991 yılında talih oyunları salonları bulunan otelde, talih oyunları yasaklandığında bu salonlar yeniden düzenlenip oda, toplantı salonu, balo salonu vb. olarak yeniden düzenlenmiş, bu düzenlemelerden sonra kapasitesi 414 odaya çıkarılmıştır. Planlanan artışlar yapıldığında toplam oda sayısının 445’e çıkartılması planlanmıştır.
Bakırköy Şevketiye Mahallesi, 47 pafta, 1080 ada, 34 parselde yer alan otel, 17 bin 420 metrekarelik alan üzerinde bulunuyor. Kapasite artışı kapsamında 24 metrekarelik 51 odanın daha ilave edilmesi planlanıyor.

Türk turizmi 2019 yılından itibaren Avrupa’da söz sahibi olacak

ETİK Başkanı Mehmet İşler, “Türk turizmi 2019 yılından itibaren Avrupa’da söz sahibi olacak” dedi.
İzmir İl Turizm ve Kültür Müdürlüğü tarafından açıklanan ilk 6 aylık istatistiklere göre İzmir’e gelen yabancı turist sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 34 oranında arttı. 2017’nin ilk 6 ayında 252 bin 532 yabancı turist İzmir’e seyahat ederken 2018’nin ilk 6 ayında bu rakam 339 bin 53’e çıktı.
Rakamları değerlendiren ETİK Başkanı Mehmet İşler, İzmir’e gelen yabancı turist sayısındaki yüzde 34 civarındaki artışın İzmir için iyi bir artış olduğunu ifade etti. 2019 yılı için daha umutlu olduklarını dile getiren İşler, “Türkiye genelinde çok ciddi artışlar yaşıyoruz. İzmir’i en fazla tercih eden ülkelerin başında Almanya gelirken, Hollanda, İngiltere ve Rusya’dan kentimize yoğun miktarda turist girişi oldu. Geçmiş yıllarda Almanya ile yaşanan diplomasi sorunları ortadan kalktı. Aramızın düzeldiğini rakamlar bize gösteriyor. Türkiye’ye ilgi arttı. Kaliteli koşullar ve ekonomik fiyatlarla birlikte yeni tesislerde hizmet veren Türk turizmi, 2019 yılından itibaren Avrupa’da söz sahibi olacak” dedi.
Almanya’dan yurt dışına çıkan 25 milyon turistten en az 10 milyonunun İzmir’i tercih edebileceğini savunan Mehmet İşler, “Biz Almanya’dan sadece 5 milyon turist alıyoruz. 5 milyon, aslında bizim pazarımız için çok büyük bir rakam değil. Türkiye’nin Almanya’dan en aşağı 10 milyon turist alması lazım. Çünkü İspanya, Almanya’dan 15 milyon turist alıyor. Biz de oraya giden turisti buraya çekmeliyiz” diye konuştu.

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasının ardından Sterlin’in TL karşısında değerlendiğini belirten ETİK Başkanı Mehmet İşler, bu gelişmelerin İngiliz turistin elini güçlendirdiğini söyledi. İzmir’de gelişime en açık olan pazarın İngiltere olduğunu anlatan İşler, şöyle konuştu:
“Bugün 1 pound 6,2 lira civarında. Eğer İngiltere bugün AB’de kalsaydı, turist Euro bazındaki bir ülkeye gideceği için yapacakları harcamalar onlar için avantajlı olmayacaktı. Fakat rahatlıkla Türkiye’de harcama yapabilirler. Bu durum İngiliz son tüketicinin, kaliteli hizmet veren Türkiye’ye yönelmesini sağlayacak. Önümüzdeki senelerde Ege’de İngiltere pazarı çift haneli büyümeye devam edecek. İngiltere, Avrupa’dan çıkmanın avantajını da yakalayacak gibi gözüküyor.”

Türk turizminin yolunun açılmasını isteyen İşler, Türkiye’nin 2023 yılı 50 milyon turist, 50 milyar dolar hedefini 2021 yılında yakalayabileceğini kaydederek, “Türkiye’nin şu an en büyük problemi cari açık ve döviz girdisidir. 1982 yılında rahmetli Turgut Özal’ın çıkardığı 2634 sayılı turizm teşvik kanunu hala yürürlükte. Ancak bu kanun, turizmin büyümesinden ve hacminin genişlemesinden dolayı oldukça yetersiz. Cari açığı tek başına kapatması için mevzuat ve yönetmeliklerle sektörün yolu açılmalıdır. Eğer bu yenilikler gerçekleşirse Türk turizmi 2023 yılı hedef rakamlarını yakın zamanda yakalayacaktır” dedi.

Eski demiryolu traversleri tarih yoluna basamak oldu

Ayanis Kalesi’ne giden bir kilometrelik patika yola, eski demir yollarında kullanılan ahşap traverslerin geri dönüşümüyle basamak yapıldı.
Urartu Kralı II. Rusa tarafından Van Gölü’ne hakim bir tepede kurulan ve Urartular dönemine ait önemli kalıntıların yer aldığı Ayanis Kalesi’ne giden bir kilometrelik patika yola, eski demir yollarında kullanılan ahşap traverslerin geri dönüşümüyle basamak yapıldı.
Tuşba ilçesinde 2 bin 700 yıl öncesinden bugüne ulaşan süslemeleri, kerpiç duvarları, taş işlemeleriyle dikkati çeken Urartu yapılarından Ayanis Kalesi’nde yapılan çalışmalarla adeta “çevresel bir dokunuş” gerçekleştirildi.
Urartuların yönetim yapısı, mimarisi ve inançlarıyla ilgili önemli bulguların yer aldığı kaleye ulaşımın daha kolay sağlanması ve tarihi dokusunun korunması amacıyla Tuşba Belediyesi, Kültür Turizm İl Müdürlüğü ve Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (DAKA) tarafından yaklaşık iki ay süren çalışma yürütüldü.
Sit alanı kabul edilen ve çevresinin tamamının çitlerle korunduğu kalede belediye tarafından zemini taşlarla oluşturulan otopark ve farklı güzergahlara monte edilen bilgilendirme levhaları da kaleye gelen ziyaretçilere kolaylık sağlıyor.
Kaledeki çalışmalar kapsamında eski demiryolları raylarında kullanılan 3 bin traversin geri dönüşümüyle 1,5 metre genişliğinde ve yaklaşık bir kilometre uzunluğunda patika yol ve 3 ayrı izleme terası yapıldı.
Ziyaretçilerin ahşap basamakları kullanarak çıktığı kalenin kazı ve restorasyon çalışmalarının ardından turizme kazandırılması planlanıyor.
“Tarihi yapıyla da bire bir uyumlu”
Tuşba Belediye Başkanı Fevzi Özgökçe, yaptığı açıklamada, tarihi ve kültürel eserlerin korunması için birçok alanda proje geliştirdiklerini söyledi.
Kalede Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı başkanlığındaki 37 kişilik ekip tarafından yapılan kazılarda önemli yapıların gün yüzüne çıkarıldığını anımsatan Özgökçe, eserlerin turizme kazandırılması amacıyla çalışma başlattıklarını aktardı.
Ziyaretçilerin daha önce toprak yollardan kaleye ulaştığını bu durumun da kötü bir görüntüye yol açtığını ifade eden Özgökçe, “Çalışmalarımıza ilk olarak kaledeki tapınağın korunmasından yola çıktık. Bu eserin süreç içerisinde yıpranmaması ve turizme kazandırılması anlamında bir çatı örtüsü yaptık. Yine kalenin çevre çitiyle korunması gerektiğini düşünerek o işe başladık. Son olarak da ziyaretçilerin kalenin her alanını rahatlıkla gezmeleri için bir yürüyüş yolu yaptık.” dedi.
Özgökçe, geri dönüşümde sıfır atık anlayışıyla çalışan bir belediye olarak demiryolu hatlarının yenilenmesiyle ortaya çıkan traverslerin bu şekilde değerlendirilmesinin önemli olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“Van’ı ve kaleyi ziyarete gelenlerin geri dönüşüm ürünü olan basamaklardan seyir teraslarına çıkarak bin 850 metrede ve panoramik bir ortamda Van Gölü kıyısından Süphan Dağı’nı görebilirler. Tarihi ve turistik alanı doya doya gezip inceleyebilirler. Yaptığımız yol, buradaki tarihi yapıyla da birebir uyumlu. Burada Göbeklitepe’yi aratmayacak önemli eserler var. Yurt içi ve yurt dışında tüm kültür, doğa ve tarih meraklıların bir an evvel bu güzel bölgeye gelip bu alanı ziyaret etmelerini bekliyoruz. Van’da huzur, güven ve emniyet oluştuktan sonra inanıyoruz ki turizm, kültür, sanat ve alanda da gelişmeler olacak. Bu gördüğümüz eserler de bu süreçten sonra ortaya çıktı.”
“3 bine yakın travers kullanıldı”
İl Kültür ve Turizm Müdürü Muzaffer Aktuğ ise kalenin Van’ın tarihi noktasında önemli bir yer olduğunu ve 30 yıldır kazı çalışmalarının devam ettiğini anımsattı.
Bu yıl yapılan çalışmalarla kaleyi tamamen güvence altına aldıklarını ifade eden Aktuğ, “Kaleye zarar vermeyecek bir şeylerin kullanılması gerekiyordu. Bu kapsamda tren raylarındaki traversleri temin ettik. Yaklaşık 3 bine yakın travers kullanıldı. Yine üç noktaya seyir tepeleri yaptık. Amacımız böyle ören yerlerini turizme kazandırmak.” diye konuştu.
Prof. Dr. Işıklı da kente gelen turistlerin büyük bir kısmının Urartu arkeolojisine özel ilgi gösterdiğini ve coğrafyanın da tarihi dokusuyla özel bir öneme sahip olduğunu anlattı.
Ziyaretçilerin Urartu kültürünü en iyi şekilde anlayabileceği alanların başında Ayanis Kalesi’nin geldiğini belirten Işıklı, “Ören yerlerinde yürüyüş yollarını yaparken doğayla ve bulunduğu arkeolojik mekanla uyumlu olduğu için ahşap malzemeyi tercih ediyoruz. Bu malzeme gerçekten çok özel ve pahalı bir malzeme. Bu yürüyüş yolları sayesinde kaleye çıkmak çok daha kolay ve güvenli. Ziyaretçiler bu yolu gördüklerinde büyük keyif alıyor.” ifadelerini kullandı.

Milas’taki Uzunyuva UNESCO ile dünyaya açıldı

Milas’taki UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne giren Uzunyuva Anıt Mezarı Arkeopark Alanı turizme kazandırıldı.
Milas’ta, arkeoloji tarihi açısından son 100 yılda bulunan en önemli tarihi eserler arasında gösterilen, UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne giren 2 bin 400 yıllık mezar odası ve duvar resimlerinin de bulunduğu Uzunyuva Anıt Mezarı Arkeopark Alanı, 8 yılda yürütülen çalışmalarla ayağa kaldırılarak turizme kazandırıldı.
Uzunyuva’da 2010’da gerçekleştirilen operasyonla gün yüzüne çıkarılan Kral Hekatomnos’a ait anıt mezarın bulunduğu Uzunyuva Anıt Mezarı Arkeopark Alanı, Kültür ve Turizm Bakanlığının yürüttüğü çalışmalar ile yeni yüzüne kavuşuyor.
Kamulaştırmaları tamamlanan tarihi yapılar restore ediliyor ve kazı çalışmalarıyla toprak altındaki eserler ortaya çıkarılıyor. Çalışmalarla bölgenin açık hava müzesine dönüştürülmesi hedefleniyor. Ziyaretçilerin müzede hem eserleri görüp hem de uygulamalı gezmesi planlanıyor.
Karia Kralı Hekatomnos’a ait mezar odası ve alandaki çalışmalar ise Milas Müze Müdürlüğü başkanlığında, Kültür Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğünün tayin ettiği bilim kurulu danışmanlığında sürdürülüyor.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Öğretim Üyesi Uzunyuva Kazı Bilim Heyeti Üyesi Prof. Dr. Adnan Diler, yaptığı açıklamada bölge, şehrin merkezinde olmasına rağmen yaklaşık 3 yıl süren bir soygun yaşandığını vurgulayarak, definecilerin mezar içindeki altın varaklı resimler ve lahit boyalarına zarar verdiklerini söyledi.
İki metre kalınlığındaki mermer duvarların parça parça delinerek blok halinde yerlerinden çıkarılıp geçiş yeri olarak kullanıldığını belirten Diler, 2010 yılından bu yana bölgede önemli ve zahmetli çalışmalar yürütüldüğünü dile getirdi.
Kaçak kazı sonrası ve ilerleyen yıllarda devam eden çalışmalarda mezar alanının Mausoleum’un bir öncüsü olduğu fikrinin somutlaştığını vurgulayan Diler, “Kültür ve Turizm Bakanlığı soygunun ardından hemen harekete geçerek bilim kurulu oluşturup alanın kendi kimliğine yönelik çalışmaları hızlandırmış hem de kazılarla alanın daha geniş ve algılanabilir şekle dönüşmesini sağlamıştır.” dedi.
Bakanlığın oluşturduğu bilim ve koruma ekibinin kazı, duvar resimleri, anıt mezar alanında çalışma yürüttüğüne dikkati çeken Diler, kaçak kazı sırasında en büyük tahribatın ise duvar resimlerinde olduğunu kaydetti. Diler, bunun için de önemli çalışmalar yürütülerek duvar resimlerinin de koruma altına alındığını ifade etti.
Kaçakçıların karot makinaları ile açtıkları boşluklardan sızan su yüzünden duvar resimlerinin zarar gördüğünü belirten Diler, bilim kurulunun mimari, lahit, künt, podyumun önünde bulunan define ile ilgili yürütülen çalışma sonucunda bir prestij kitap oluşturulduğunu kaydetti. Diler, kitabın çeviri aşamasında olduğunu dile getirdi.
Anıtın, mimarisiyle Halikarnassos Mausoleum’una büyük ölçüde benzediğini vurgulayan Diler, şöyle konuştu:
“Mausoleum’da 2 bin 400 yıllık Hekatamnos mezarı da kentin merkezindedir. Her iki başkentteki mezar anıtı da aynı mimar tarafından planlanmıştır. Bu mimar Piteos’tur. Buluntular sonucu buranın Hekatomnos’a ait mezar olduğu, günümüze ulaşan izlerden de yarım kaldığı anlaşılmaktadır. Duvar resimlerinde işlenen konular mezar sahibi Hekatomnos’a aittir. Hem Hekatamnos hem Mausoleum eski bir gömü alanı üzerine inşa edilmiştir. Her ikisi de kullanıldığı süreçte ve daha sonrasında bir kutsal alan olarak saygı görmüştür. Anadolu inanç geleneğini yansıtmaktadır. Buraların kutsal alan ve halkın toplanma yeri olduğu anlaşılmaktadır.”
2010 yılından bu yana geçen süreçte çok yönlü ve zahmetli çalışmalar yapıldığını, alanda bir müzenin oluşturumlması için çaba gösterildiğini belirten Diler, mezar odasına girmenin imkansız olması nedeniyle bu alanda teras duvarın önünde yeraltı müzesi ve eserlerin sergilenmesi için alan oluşturulacağını ifade etti.
Diler, eserlerin tüm Anadolu ve dünya klasik arkeolojisi için çok önemli olduğuna işaret ederek, “Çünkü Muğla’daki çalışmalarla ilk kez Hekotomnidler hanedanlığının sanatını, duvar resimlerini, hem lahdin klasik eserlerini ve mimari eserleri anlama olanağı ortaya çıkmıştır. Bu alanı bir çekim merkezine dönüştürürken kültürel sürekliliği de yansıtılmaktadır. Çünkü burası çok katmanlı bir kültürü temsil ediyor. Yürütülen bu çalışmalar Milas’a eski çağlardaki hak ettiği kimliği geri vermektedir.” diye konuştu.
Hekatamnos’un dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleum’un öncüsü olduğunun ortaya çıkarılmasının, buranın UNESCO’nun Dünya Mirası Listesine girmesinde çok etkili olduğuna vurgu yapan Diler, şöyle devam etti:
“Bugün Milas’ta ki Uzunyuva anıtının büyük teras duvarı ile bile bunu görebiliyoruz. Giriş kapısı tamamen korunmuş ve podyumu görebiliyoruz. Kaçakçıların elinden son anda korunan lahit çok önemli bir konuma sahiptir. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde son 100 yılın en büyük keşfi olan Uzunyuva, bana göre de tüm bilim insanlarına göre de UNESCO’nun Dünya Mirası Listesini çoktan haketmiştir.”
Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Uzunyuva Bilim Heyeti Üyesi Prof. Dr. Cengiz Işık ise 2010 yılında dünya arkeoloji tarihinin bir deprem yaşadığını söyledi.
Kaçak kazılar sonunda varlığı anlaşılan 2 bin 400 yıllık Hekatamnos mezar anıtı ve diğer bulguların ilk günden itibaren kendini ortaya koyduğunu vurgulayan Işık, anıtın antik çağın dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul gören Bodrum Halikarnassos’taki Mausoleum’un bir ön örneği yapı olduğunu ifade etti.
Kaçakçılar çok rahat çalışmış
Işık, kaçakçıların bölgede çok rahat bir çalışma yürüterek eserlere zarar verdiğine işaret ederek, şunları söyledi:
“Öyle rahat çalışmışlar ki yürüme tabanın 11 metre aşağısındaki mezar odasında, arkada başka mezar odaları var mı düşüncesiyle bütün duvarları karot çıkartarak delik deşik etmişler. Mezar odasında hiçbir örneği olmayan 4 yüzü yüksek kabartmalarla yapılmış mezar sahibine yönelik ve onun ailesine yönelik sahneler içeren lahit uğradığı saldırıda paramparça olmuştu.”
Alanın ziyaretçilere açılması için çalıştıklarını belirten Işık, “Mezar odasının birebir ölçekte aynısı inşa edilerek, ziyaretçiler orada kabul edilecek. İnsanlar mezar odasına giriyormuş hissine kapılsınlar istiyoruz. Lahdin ve duvar resimlerinin kopyaları orada yapılacak. Kabul görmüş böyle bir proje var. Şimdi o projenin uygulama aşamasına geçiliyor. Alanda yürütülen kazılarda kültür zincirinin halkalarını takip etmeye çalışılıyor.” dedi.
Uzunyuva’nın Türk ve dünya arkeoloji tarihi açısından büyük öneme sahip olduğunu kaydeden Işık, şöyle devam etti:
“Burada elde edilen bilgiler ve bulgular alanın zamanında dünyanın yedi harikasından biri olan Mozalyim’a örnek teşkil eden bir yapı olması nedeniyle tek başına UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi içerisinde olmasını gerektiriyor. Kesinlikle bu alanı önümüzdeki dönemde UNESCO’nun kalıcı listesinde de göreceğiz.”
Işık, Uzunyuva’nın UNESCO Kalıcı Listesinde yerini almasıyla yerli ve yabancı ziyaretçilerin de ilk tercihleri arasında yerini alacağını dile getirdi.

Diyarbakır Surları, üzerindeki kitabelerden okunması ile dünyada tek örnek

Yaklaşık 6 kilometre uzunluğundaki Diyarbakır Surları, bölge tarihinin üzerindeki kitabelerden okunması özelliğiyle dünyada tek örnek teşkil ediyor.
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri dünyanın çeşitli yerlerinden ziyaretçileri ağırlıyor. Sahip olduğu kültür hazinesiyle görenleri kendisine hayran bırakan Diyarbakır, sağlanan huzurla turizmde hedeflerine emin adımlarla ilerliyor.
Yaklaşık 6 kilometre uzunluğundaki Diyarbakır Surları, bölge tarihinin üzerindeki kitabelerden okunması özelliğiyle dünyada tek örnek teşkil ediyor.
Üzerindeki kabartma ve yazıtlarıyla döneminin sanatsal özelliklerini yansıtan, ziyaretçilerini adeta geçmişe yolculuğa çıkaran surlar tüm ihtişamıyla göz kamaştırıyor.
Üstten görünümüyle kalkan balığını andıran surların yapım tarihi kesin olarak bilinmese de milattan sonra 349’da Roma imparatorlarından 2. Constantinus zamanında kentin etrafının çevrilerek kalenin güçlendirildiği biliniyor.
Diyarbakır’ın Sur ilçesi sınırları içinde yer alan, 8 bin yıldır kesintisiz tarım yapılan Hevsel Bahçeleri ise işlevini geçmişte olduğu gibi bugün de yerine getiriyor.
Yaklaşık 3 yıl önce UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren ve koruma altına alınan bu iki kültür hazinesi her yıl yüzlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Diyarbakır’ın ilk yerleşim alanı İçkale’de tarihe yolculuk
Sur ilçesinde restorasyon çalışmalarıyla inanç ve kültür turizmine kazandırılan 20 burç ve 4 kapının yer aldığı İçkale Müze Kompleksi de ziyaretçilerine adeta tarihe yolculuk yaşatıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığınca “İçkale Kültür ve Turizm Merkezi Projesi” kapsamında 2005 yılında başlatılan çalışmalarla 24 milyon lira bütçe ile restorasyonu yapılarak 3 yıl önce İçkale Müze Kompleksi olarak hizmete giren Diyarbakır’ın ilk yerleşim alanı ve yönetim merkezi olan tarihi mekan, kente gelen turistlerin ilk uğrak yeri durumunda.
72 bin metrekarelik alana sahip İçkale, Hz. Süleyman Camisi ve 27 Sahabe Türbesi’nin bulunduğu alanın gecekondulardan arındırılarak çevresinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca düzenlenmesinden sonra daha da görünür hale geldi.
Amida Höyüğü, Artuklu Sarayı, Hz. Süleyman Camisi ve 27 Sahabe Türbesi, St. George Kilisesi, Artuklu Kemeri, Aslanlı Çeşme, Atatürk Müzesi, cephanelik, jandarma binası, eski cezaevi, kolordu binası ve eski adliye binası ile adeta açık hava müzesine dönüştürülen İçkale’de ziyaretçi yoğunluğu yaşanıyor.
Restorasyon kapsamında komplekste yer alan eski jandarma binası “tematik eserler sergi salonu” olarak hizmet verirken eski cezaevi, “müze eserleri deposu” ile laboratuvar haline getirildi. St. George Kilisesi “sanat galerisi”, eski kolordu binası da “müze kafeterya” oldu. Adliye A binası “müze eserleri sergi salonu”, Adliye B binasının alt katı “kent müzesi” yapıldı. Binanın üst katı ise tarihteki “yönetim merkezi” misyonunun yaşatılması için “valilik kabul makamı”, “Komutan Atatürk Müzesi” ve “Müze Eğitim Merkezi” olarak kullanılıyor.
Eski cephaneliğin “Bilgi, belge ve dokümantasyon merkezi” olduğu İçkale, ilin kültür ve inanç turizmine önemli katma değer sunarken, ziyaretçileri hayran bırakıyor.
Diyarbakır turizm hedeflerine ilerliyor
Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan, zengin kültürel dokusuyla göz kamaştıran, sahip olduğu bu kültür hazinesiyle ziyaretçilerini kendisine hayran bırakan Diyarbakır, sağlanan huzurla Anadolu’nun geleneksel konukseverliğini göstermek için turizmde hedeflerine emin adımlarla ilerliyor.
“Surlar uzunluğu, yüksekliği ve mimari tekniğiyle tek örnek”
Diyarbakır Müze Müdür Vekili Vehbi Yurt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 82 burçtan oluşan surların 2 bin yıllık geçmişi ile UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmaya uygun görüldüğünü söyledi.
Yurt, Hevsel Bahçeleri’nin de endemik ve botanik özelliği, içinde barındırdığı kuş türleri, değişik yapılardaki ağaçlara sahip olmasıyla UNESCO tarafından korunduğunu belirtti.
Diyarbakır Surları’nın Çin Seddi’nden sonra şehri koruyan tek örneklerden olduğunu aktaran Yurt, “Surlar uzunluğu, yüksekliği ve mimari tekniğiyle tek örnektir. Diyarbakır Surları’nın benzeri Türkiye’de yok. Surların içerisinde kentin yönetildiği İçkale de bulunuyor. Hevsel Bahçeleri ise Dicle Üniversitesi köprüsünden tarihi On Gözlü Köprü’ye kadar uzanıyor. Böyle bir bahçe başka alanda bulunmuyor. Bu nedenle Diyarbakır için çok ayrı bir değer konumunda.” diye konuştu.
“Dünyanın tarihinize bakış açısı değişiyor”
Yurt, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kazandırılmasının kentin dünyada tanıtımına da büyük katkı sunduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
“Hevsel ve surlar Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındıktan sonra yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı oluyorsunuz. Korunması gerekli listeye tarihi eser olarak alındıktan sonra dünyanın size, şehrinize ve tarihinize bakış açısı değişiyor. Bu durumun ülkemize yabancı turist gelmesine de katkısı oluyor. Dünyanın Türkiye’ye ve Diyarbakır’a bakış açısı değişecek.”
Hevsel Bahçeleri’nde tarımla uğraşan Aziz Sezgin, 45 yıldır kesintisiz sürdürdüğü bu işle geçimini sağladığını söyledi.
Sezgin, tarlasında organik dolmalık patlıcan, biber, lahana ve kabak yetiştirdiğini belirterek devlet desteğiyle üretimi her geçen yıl daha da artırmayı hedeflediklerini aktardı.
“Ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden biri Diyarbakır”
Bölge sakinlerinden Meryem Kartay da Diyarbakır’ın zengin bir kültürel mirasa sahip olduğunu dile getirerek, bu tarihi potansiyeli ile görülmeye değer olduğunu vurguladı.
Diyarbakır’ın tarihi mekanlarını görmek için uzak bölgelerden misafirlerinin geldiğini anlatan Kartay, “Ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden biri Diyarbakır’dır. Kent artık huzur şehridir.” dedi.
Kartay, kente gelindiğinde Diyarbakır Surları’nın üzerinden güneşin doğuşunun izlenebileceğini, Hevsel Bahçeleri’nden toplanan organik meyve ve sebze ile kahvaltı yapılabileceğini aktararak, tarihi On Gözlü Köprü ve Dicle Nehri manzarasında çay içilebileceğini kaydetti.
Diyarbakır’ı gezmek için bir günün yetmeyeceğine dikkati çeken Kartay, günlerce sıkılmadan kentteki tarihi mekanların ziyaret edilebileceğini dile getirdi.
“Diyarbakır’a herkesin gelmesini tavsiye ederim”
Bursa’dan Diyarbakır’a gezmek için ilk kez gelen Kenan Mekik de tarihi mekanların korunmasının önemine değindi.
Dünya mirası Hevsel Bahçeleri’nin bitki örtüsü ve canlı türleri bakımından çok zengin bir yapıya sahip olduğunu öğrendiğini ifade eden Mekik, “Surların ise çeşitli medeniyetlere ev sahibi yapması dikkat çekici. Surların kapıları çok ihtişamlı. Urfakapı’daki işlemeler çok güzel.” şeklinde konuştu.
Tedirgin geldiği Diyarbakır’dan çok memnun ayrılacağını belirten Mekik, özellikle vatandaşların oldukça konuksever olduğunu vurguladı.
Şanlıurfa’dan gelen İbrahim Karaçizmeli ise ilk kez Diyarbakır’ı gördüğünü, kentin adeta açık hava müzesi olduğunu dile getirdi.
“Batı ile Doğu arasındaki o ince çizginin artık Diyarbakır, Şanlııurfa ve Mardin ile kalkabileceğini gördüm.” diyen Karaçizmeli, sağlanan huzurla devletin güzel çalışmalar yaptığını gördüklerini aktardı.
Karaçizmeli, “Diyarbakır’a herkesin gelmesini tavsiye ederim. Batı’dan bu bölgeye turlar yapılmasını ve bu gezilerin onlara ne kadar güzel şeyler katacağını söylemek istiyorum.” ifadelerini kullandı.

Şişli’de 4 yıldızlı otel boşaltıldı

Mülk sahibine kira ödenmediği gerekçesiyle icra yoluyla tahliye edilen otelin 245 odasındaki eşyalar, yediemin deposuna kaldırıldı. Şişli’de faaliyet gösteren 4 yıldızlı otel, işletmecisi mülk sahibine kira ödemediği gerekçesiyle icra yoluyla tahliye edilirken, eşyalar yediemin deposuna kaldırıldı.
19 Mayıs Mahallesi Balçık Tarlası Sokak’taki otelin işletmecisi Kazım Günkan kirayı ödemediği gerekçesiyle avukat Tarkan Önay aracılığıyla icra takibi başlatıldı, daha sonra da tahliye davası açıldı. Mahkemenin tahliye kararının ardından çevik kuvvet polisleri eşliğinde oteldeki eşyalar haczedildi.
Otelin 245 odasındaki eşyalar bir tıra koyularak yediemin deposuna kaldırılırken, otelde konaklayan çoğu Arap 280 turist, ödedikleri ücretler verilerek, bölgedeki başka otellere yönlendirildi.
İşletmeci Kazım Günkan’ın avukatı Osman Berk, müvekkilinin, 2013’te binayı yanmış şekilde aldığını ve otele dönüştürerek 49 yıllık kira sözleşmesi imzalandığını söyledi. Türkiye turizmine etki eden olumsuzluklar nedeniyle kiranın bir dönem kur farkından dolayı sözel anlaşmalara rağmen aksadığını belirten Berk, şunları kaydetti:
“Otel şu anda tamamen tahliye ediliyor. İçeride konaklayan çoğu Arap 280 turist, odalarındaki eşyalarla dışarı çıkarılarak tahliye ediliyor. Bir otel olarak artık faaliyet verilemez hale geldi. Turistler de doluluk sebebiyle yer sıkıntısı yaşıyor. Gelen rezervasyonlar da iptal edildi. Yaklaşık 200 bin dolarlık bir alacak nedeniyle turizme katılan ve ülkemize hizmet veren bir tesis boşa çıkarılmış oluyor. Biz de karşı hamle olarak mal sahibine zararlarımızın giderilmesi için tazminat davası açacağız.”
“Turistler yer bulamadıkları için bizlere şu an çok kızgın”
Otelin işletmecisi Kazım Günkan, binayı uzun vadeli olarak mal sahibinden kiraladıklarını ve kontrat yaptıklarını belirterek, 9 milyon 800 bin dolar yatırım yaptıklarını söyledi.
Kontratın başlamasıyla birlikte yaklaşık 2,5 yıl sonra ülkede turizmin kötüye gitmesi nedeniyle mal sahibiyle indirimli kirada anlaştıklarını anlatan Günkan, şunları anlattı:
“Kontrat üzerindeki 40 bin dolarlık fiyatı bize 25 bin dolara indirdi. Ama yakın zamanda anlaşmayı iptal ettiğini belirterek tahliye kararı aldırdı. Bu durumda biz ve ülkemize gelir getiren turistler mağdur edildik. Yaklaşık 280 turist eşyaları dolaplarından kaldırılarak tahliye kararı alındı. Polisle otel boşaltılıyor. Turistler yer bulamadıkları için bizlere şu an çok kızgınlar. Mağduriyetleri giderilse de yer sorunları yaşadıkları için çoğu dışarıda kaldı. Mal sahibi anlaşmaya yanaşmıyor. Bizler de hukuki hamlelerle zararımızı gidermeye çalışacağız. Görüyorsunuz ülke turizmi açısından skandal bir durum.”
“Tahliye tarihini bildirmemize rağmen rezervasyon almaya devam etti”
Mal sahibi adına tahliye işlemlerini başlatan avukat Tarkan Önay, uzun zamandır mal sahibinin kontrat edimlerini yerine getirmeyip anlaşmaya uymadığını ifade ederek, “Daha önce de tahliye kararı almıştık ama ödeme sözüyle kararı durdurduk. Ama işletmeci ödemeyi yapmadı. Kendisine tahliye tarihini bildirmemize rağmen rezervasyon almaya devam etti. Bizler de anlaşmanın gerekleri yerine getirilmediği gerekçesiyle icra yoluyla ilgili mahkemeden tahliye kararı çıkarttık. Şu anda oteldeki mağdur turist müşterinin zararını işletmecinin ödemesi gerekiyor.” iadelerinde bulundu.

Bolu Gölcük Tabiat Parkı

Doğal güzellikleri ile ünlü Gölcük Tabiat Parkı, göl kenarına inen ayılar nedeniyle akşam saatlerinde ziyaretçilere kapatıldı. Bolu’nun doğal güzellikleri ile ünlü Gölcük Tabiat Parkı, göl kenarına inen ayılar nedeniyle akşam saatlerinde ziyaretçilere kapatıldı.
Bolu kent merkezine yaklaşık 13 kilometre uzaklıkta bulunan parka akşam saatlerinde inen ikisi yavru üç ayı, sabah saatlerinde çevredeki çöp bidonlarında yiyecek arıyor.
Ayıların ziyaretçilere zarar vermemesi için tabiat parkı saat 22.00’den sonra girişlere kapatıldı. Parka gelenler, görevliler tarafından uyarılarak, içeri alınmadı.
Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tabiatın insanlar ve hayvanların ortak alanı olduğunu belirterek, “Bu tabiatı müşterek kullanacağız. Ayılar kış uykusundan uyandı. Yaban hayatı da
koruma tedbirleriyle birlikte gelişti. Geyikler artık ziraate zarar vermeye başladı popülasyon arttıkça. Yaban domuzları çoğaldı.” ifadelerinde bulundu.
Gölcük Tabiat Parkı’nda popülasyonun arttığına dikkati çeken Yılmaz, “Tabiat parkına daha önceki yıllarda da ayılar gelmekteydi. Bazı dönemlerde alana yem bırakarak onları besleriz. Onların hayatına tehdit
oluşturmazsak bize zarar vermezler.” ifadelerini kullandı.
Yılmaz, ayılarla ilgili alınan önlemlere değinerek, “Gölün dış tarafına tel örgü çekiyoruz. Onu da ayılar kaldırabiliyorlar. Önemli olan hayvanlarla iyi geçinmek.” dedi.
Ailesiyle gezi için tabiat parkına gelen Mehmet Aysel, “Ayıdan korkmuyoruz. Ayıdan ve kurttan korkarsan bir anlamı var mı? Biz Boluluyuz. Doğanın içerisinde büyüdük. Tatilciler kalabalık olduğu zaman ayılar tehlike
oluşturmaz. Ama tatilci sayısı az olursa büyük tehlike olur.” diye konuştu.

Bartın’daki 20 yıllık atıl durumundaki otel, turizme kazandırıldı

Bartın’ın Ulus ilçesinde arazi anlaşmazlığı yüzünden 1998’den bu yana atıl durumdaki otel, yüzde yüz doluluk oranına ulaştı.
Bartın’ın Ulus ilçesinde arazi anlaşmazlığı yüzünden 1998’den bu yana atıl durumdaki yüzme havuzlu ve 80 yatak kapasiteli otel, Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA) desteğiyle turizme kazandırılırken, rezervasyonlarla yüzde yüz doluluk oranına ulaştı.
İller Bankası’nın, belediyenin paylarından kesilmek suretiyle 1994’te yapım ihalesini gerçekleştirdiği 100 yatak kapasitesi, 700 kişilik salonu ve kapalı yüzme havuzu bulunan otelin 30 dönümlük arazisi, aynı yıl tapu kayıtlarında sahibi gözüken 3 kişiye bedeli ödenerek kamulaştırıldı.
İnşaatın tamamlanma aşamasına geldiği dönemde arazide payları olduğunu iddia eden bazı vatandaşların açtığı dava sonucunda arsada 130 varisin daha hakkı bulunduğu belirlendi.
Belediye Başkanlığı, 1998’de tamamlanan otelin, arazisinde kayıtlı 130 varise ulaşıp, arsa ortaklığının sonlandırılmasına yönelik açtığı değer tespit davası sonrası, hak sahiplerine bedellerini ödeyerek oteli ve arsayı satın aldı.
İşletmeye hazır haldeki otelin turizmcilere kiralanması için çıkılan ihalelerden olumlu sonuç alınamaması üzerine uzun yıllar atıl bekleyen ve bazı bölümlerinde sıvalar dökülen, çatısı hasar gören tesiste bakım, onarım ve restorasyon çalışması yapılması gerekliliği ortaya çıktı.
24 yıl önce temeli atılan ve arazisinde çıkan mülkiyet sorunu nedeniyle yaklaşık 20 yıldır atıl durumda bekleyen otel, restorasyon, deprem güçlendirme, çevre düzenlemesi ve tefrişatı tamamlanarak turizme kazandırıldı.
“Önemli turizm noktalarının merkezinde”
Ulus Belediye Başkanı Hasan Hüseyin Uzun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, atıl durumda bekleyen oteldeki eksiklerin giderilmesi için hazırladıkları projeyle Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı’ndan (BAKKA) hibe desteği alarak, otelin bir an önce restore edilmesi için çalışmalara başladıklarını anlattı.
Otelin, yeniden ayağa kaldırılması için gerekli olan yaklaşık 1 milyon 500 bin lira bedelin yaklaşık 800 bin lirasının BAKKA tarafından karşılandığını belirten Uzun, “700 bin lirasını belediye olarak biz koyduk ve bu parayla inşaat kısmını tamamladık. İnşaatıyla tefrişatı ve donanımını da tamamladığımız otelimizi, 2 milyon lira maliyetle bölgemize kazandırdık. Bu tesis şu anda misafirlerini kabul etmeye başladı.” dedi.
Uzun, otelin, bölgenin en önemli bir turizm noktasında yer aldığını, “Karadeniz’in Antalya’sı olarak nitelendirilen Amasra’ya 30, tarihi konaklarıyla ünlü Karabük’ün Safranbolu ilçesine 50, Valla Kanyonu, Horna Kanyonu ve Ilıca Şelaleleri’ni barındıran Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesine de otomobille 45 dakika uzaklıkta olduğunu ifade etti.
Küre Dağları Milli Parkı’nın eteğinde yer alan otelin dağ manzarası bulunduğunu aktaran Uzun, “Otelimize gelen misafirlerimiz, sabah kahvaltısını Küre Dağları manzarasıyla yapıyor. Otelimiz, bir şehir oteli ve doğa park konseptinde. Biz tarih ve doğayla bütünleşmiş Amasra, Safranbolu ve Pınarbaşı gibi turizm noktalarının merkezindeyiz. Onun için bu otelimiz, bölgenin önemli konaklama merkezlerinden biri olacaktır.” diye konuştu.
Otelin bulunduğu konumda futbol sahası, spor salonu, yürüyüş yolları gibi imkanlar da olduğuna işaret eden Uzun, tesisin başta futbol kulüpleri olmak üzere diğer spor branşlarındaki sporculara da kamp imkanı sunacağını dile getirdi.
İlçenin temiz havası, oksijeni, görsel olarak yeşilin her tonu, akarsuları, şelalesi ve yaylasıyla kampa çok elverişli ve kıymetli bir bölge olduğuna vurgu yapan Uzun, “Küre Dağları Milli Parkı eteğinde, ormanla iç içe olan otelin hizmete girmesiyle ilçe turizminde bir patlama yaşanacak, bu ilçe ve bölge ekonomimize de güzel yansıyacaktır.” diye konuştu.  Başkan Uzun, bina ve çevre düzenlemesiyle atıl durumdan kurtardıkları oteli belediye olarak işleteceklerini ve ilk etapta 20 kişi istihdam edildiğini sözlerine ekledi.
“Açıldıktan günler sonra yüzde yüz doldu”
Otel Müdürü Yıldıray Demir de 36 oda, 80 yatak kapasiteli bin kişilik konferans salonu bulunan otelde, yerli ve yabancı turistlerin konaklamaya başladığını aktardı.
Demir, şu ifadeleri kullandı:
“Gelen misafirlerimizden çok güzel geri dönüşler alıyoruz. Şu anda Kurban Bayramı için odalarımız, mutfağımız ve tüm hizmetlerimiz hazır. Otelimizin açılışından günler geçti ama önümüzdeki Kurban Bayramı için odalarımızın tamamı rezervasyonlarla doldu. Çam kokusu, kuş sesleriyle uyanmak ve eşsiz yöresel kahvaltısıyla güne başlamak isteyen misafirlerimizi bekliyoruz.”

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Turizmcilere fuar ve tanıtım desteği

Yurt dışı turizm fuarlarına Bakanlık standı dışındaki grup katılımcıları için sağlanan destek tutarının üst limiti 50 bin dolara yükseltildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından iştirak edilen veya desteklenen yurt dışı turizm fuarlarına, Bakanlık standı dışındaki grup katılımcıları için destek tutarının üst limiti 20 bin dolardan 50 bin dolara, reklam faaliyetleri için ödenecek destek tutarı da 150 bin dolardan 250 bin dolara yükseltildi.
Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulunun, Yurt Dışı Turizm Fuarlarına Katılımın ve Turizm Tanıtma ve Pazarlama Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Kararı, Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından iştirak edilen veya desteklenen yurt dışı turizm fuarlarına Bakanlık standı dışında katılan grup olarak bölge tanıtımı yapacak katılımcıların yer kirası ile stant inşası ve dekorasyonuna ilişkin toplam giderlerin Bakanlık tarafından uygun görülmesi halinde yüzde 50’si ödenecek. Bu miktarın üst limiti her fuar için 20 bin dolardan 50 bin dolara çıkarılırken, bireysel katılımcılar için 10 bin dolar olarak kaldı.
Reklam faaliyetlerinde ödenecek destek tutarının bireysel faaliyetler için 40 bin dolar olan üst sınırı değişmezken, grup faaliyetleri için anılan tutar 150 bin dolardan 250 bin dolara çıkarıldı.
Önceki düzenlemede desteklerden bir önceki mali yıl içinde 1 milyon dolar ve muadili dövizi yurt dışından sağlayan kuruluşlar yararlandırılırken, söz konusu döviz girdisi tutarı 750 bin dolara düşürüldü

Ege sahillerine turistler akın etti

Aydın’ın Kuşadası ve Didim ilçelerinde sıcak hava dolayısıyla yerli ve yabancı turistler sahillere akın etti.
Ege Bölgesi’nin önemli turizm merkezlerinden Kuşadası ve Didim ilçelerinde yerli ve yabancı turistler sahillere akın etti.  Termometrelerin 38 dereceyi gösterdiği Kuşadası ilçesinde, yerli ve yabancı turistler sahilleri doldurdu.
Vatandaşlardan bazıları Kadınlar Denizi, Kuştur ve Sevgi Plajı’na akın ederken bazıları da su parklarında eğlenceli vakit geçirdi. Doğası, endemik bitki türleri ve koylarıyla ünlü Dilek Yarımadası – Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’na gitmek isteyenler ise girişte uzun kuyruklar oluşturdu.
Kuşadası Turizm Tanıtma Derneği Başkanı Bülent İlbahar, hava sıcaklıklarının artmasıyla kentte ciddi bir yoğunluğun yaşandığını belirterek, hem esnafın hem de turizmcinin yüzünün güldüğünü söyledi.
Didim ilçesinde de dünyaca ünlü Altınkum sahilinin dışında Akbük plajında da yoğunluk yaşandı.
Yılın o zor ve stresli günlerini üstlerinden atmak için,bir nebzede olsa rahatlamak amacıyla hem dışardan hemde içerden bir sürü turist ege plajlarına akın etmeye başladılar. Bu akınların önümüzdeki yıllarda daha çok olacağı da tahmin ediliyor. Bu tür mekanlar her geçen gün artmakta ve daha da güzelleşmektedir.

İnşaat kazısından antik döneme ait balıkçı evi çıktı

Muğla’nın Bodrum ilçesinde, inşaat için yapılan sondaj kazısında antik döneme ait bir balıkçı evi ve mezarı bulundu.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Eskiçeşme Mahallesinde yapılacak bir inşaat çalışması öncesinde, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğüne iletilen sondaj kazısı talebi doğrultusunda, bölgede kazı çalışması yapıldı.
Müze yetkilileri ile arkeologlar eşliğinde gerçekleştirilen çalışmalarda, kültür varlıklarına rastlanması üzerine kurtarma çalışmasına geçildi. Yaklaşık bir dönümlük alanda arkeolog, antropolog ve restoratörler eşliğinde 5 ay süren çalışmalarda, ilk olarak mozaik döşemelere rastlandı. Çalışmalar sırasında Halikarnassos Antik Kent Limanı’na yakın konumda en eski balıkçı evi ve mezarı da bulundu.
Çalışmalarda, birbirine bitişik mozaik tabanlı iki mekan ile bu mekanlarla bağlantılı yerler, mezarlar, kanallar ve kuyular da gün yüzüne çıkartıldı.
Taban mozaiklerinden birinde, merkezinde bulunan ve etrafı büyük bir çerçeve kuşağıyla sınırlandırılmış panonun ortasında sandal, kürek çeken sandalcı ve oltasıyla balık avlayan balıkçı, palmiyeler, kuşlar, bitki motifleri, köpek ve kuş figürleri bulundu.
Mozaikli tabanın kenar bordürlerinde ise yunus, kılıç, çipura ve buna benzer balık türleri motifleri olduğu tespit edildi. Mozaik tabanlı mekanların yanında ise insanlık tarihinde en eski gömü biçiminde gömülmüş sağ tarafına yatmış bir iskelet ile ayak ucunda bir hayvana ait kemiklere rastlandı. İskelet çevresinde disk şeklinde balık ağı ağırlıkları, ağ iğnesi, mermer iskandiller olduğu da görüldü.
Çalışmalar sırasında ayrıca, alanda birbiriyle bağlantılı mekanlar ile çevresinde 13 mezar ve bir urne (ölünün küllerinin yer aldığı kap) tespit edildi. Pişmiş toprak tezgah, ağ ağırlıkları, kandiller, unguentariumlar (Hellenistik dönemde, orta kısmında bir şişkinlik bulunan, pişmiş topraktan yapılmış antik bir kap tipi) ile Knidos ve Kos amphoralarına ait parçalar, kurşun parçalar da uzmanlarca gün yüzüne çıkarıldı.
MÖ 2. yüzyıldan MS 3. yüzyıla kadar yoğun olarak kullanıldığı tahmin edilen alanın, Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun vereceği karara göre sergileme projesinin hayata geçirilmesi için çalışma yapılacağı kaydedildi.
Arazinin sahiplerinden 71 yaşındaki Hasan Poyraz, buradaki çok sayıda mandalina, portakal ve incir ağacının neredeyse yarım asırlık olduğunu belirtti. Poyraz, “Burası benim çocukluğumdan bu yana bahçeydi. Bu şekilde eserlerin çıkacağını tahmin etmiyorduk. Bu tür eserler daha çok Halikarnas Mozolesi civarında çıkıyordu. Demek ki buralarda da varmış.” diye konuştu.

Arap turistlerin Karadeniz’e olan ilgisi

Arap turistlerin Karadeniz Bölgesi’ne olan ilgisi, yaz mevsiminin gelmesiyle arttı.
Karadeniz’de son 5 yıldır yoğun olarak Ordu’yu ziyaret eden Arap turistler, özellikle yaz aylarında Kabadüz’e bağlı 2 bin rakımlı Çambaşı Yaylası, Aybastı’ya bağlı bin 500 rakımlı Perşembe Yaylası, şelaleler ve deniz kıyısındaki ilçeleri ziyaret ediyor.
Ordu-Giresun Havalimanı’ndan Suudi Arabistan’ın El Kasım şehrine karşılıklı seferlerin de başlamasıyla bölgeye gelen turist sayısında gözle görülür artış yaşanırken, denizin ve doğanın tadını çıkartan Arap turistler, Ordu’dan memnun ayrılıyor.  Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürü Uğur Toparlak, Suudi Arabistan’dan gelen yaklaşık 300 kişilik turist kafilesini Ordu-Giresun Havalimanı’nda karşıladı.
Toparlak, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, havalimanın açılmasının ardından Ordu’nun ciddi oranda yabancı turist almaya başladığını söyledi. Körfez ülkelerinden 2015 yılından itibaren düzenli olarak turist alındığını aktaran Toparlak, “Bugün de El Kasım’dan bir uçağımız havalimanına iniş yaptı. Misafirlerimizi burada ağırlıyoruz. Bir hafta süre ile kalan misafirlerimiz daha sonra geri gidiyor ve yeni misafirleri karşılıyoruz. Ordu, ulaşım sorununu çözdükçe turist sayısını da arttırıyor.” dedi.
Ordu’nun, tarihi ve doğal güzellikleriyle gezilip görülmesi gerektiğini dile getiren Toparlak, “Biz bu organizasyonların çoğalmasını, bölgenin turizm ile kalkınmasını umut ediyoruz. El Kasım’dan gelen misafirlerimizi burada en iyi şekilde ağırlamaya çalışacağız. Turistler, yaylalarımızı ve özellikle doğamız ile şelalelerimizi geziyorlar. Denizden de faydalanıyorlar. Genelde ferdi gezilerden hoşlanıyorlar. Kalabalık aileler gelip, Aybastı, Çambaşı ve diğer yaylalarımızı gezerek bir hafta süre ile burada konaklayıp geri dönüyorlar.” şeklinde konuştu.
Geçen yıl Ordu’da 55 bini yabancı olmak üzere 705 bin turistin ağırlandığını, bu sayının 2018 yılı içerisinde daha da artmasını beklediklerini kaydeden Toparlak, şunları söyledi:
“Geçen yıl bu tarihlere baktığımızda yaklaşık yüzde 7 civarında artış olduğunu görüyoruz. Turizm, zaten adı üzerinde ilin ekonomisine son derece katkıda bulunuyor. Aynı zamanda ilin tanıtımını da yapıyorlar. Misafirlerimizin her birini birer elçi olarak görüyoruz. Gelen misafirler burayı çok beğeniyor, gittiklerinde Ordu’yu anlatıyorlar ve çevrelerindeki insanlar tekrar Ordu’ya geliyor. Dolayısıyla biz misafirlerimizi önemsiyoruz ve gerekli ihtimamı göstermemiz gerektiğine inanıyorum.”
Toparlak, yaz boyunca Ordu’ya haftada üç sefer Arap turist kafilelerini beklediklerini sözlerine ekledi.